Ülke olarak ne yazık ki her şeyin kötüsüne ve vasatına alışmış durumdayız. Yaşam standartlarımızdan, insan haklarına; çalışma şartlarımızdan, yiyip içtiklerimize kadar neredeyse her şey ya çok kötü ya da kötünün iyisi. Misal, son yıllarda sıkça duyduğumuz haberlerden biri de ülkede üretilen çeşitli meyve, sebze, bakliyat gibi ürünlerin, ihraç edilen ülkeler tarafından sağlığa zararlı bulunup geri iade edilmesi. Yakın zamanda antep fıstıklarında buna benzer bir sorun yaşandı. Veto edilip ülkeye geri dönen fıstıklar ise çeşitli alanlarda iç piyasaya sunuldu. Antep fıstıklı çikolatalar, kahveler, tatlılar bir anda moda oldu. Hatta indirim yapılarak satılmaya çalışıldı/çalışılıyor. Çünkü kendi vatandaşımızın sağlığını önemsemiyoruz. Yine buna benzer olarak; birkaç gün önce tonlarca limon, benzer sebeplerden ülkemize iade edildi. Muhtemelen yakın zamanda, her şeyin limonlusunun piyasaya sürüldüğünü görürüz. Çünkü ülkede doğru dürüst işleyen bir denetim mekanizması olamadığı gibi, insan sağlığının da bir önemi yok.

Orta ve alt sınıfın tercih ettiği Bim, Şok ve A101 gibi marketlerde de son kullanma tarihi geçmiş ürünler görüyoruz sıklıkla. İndirimli fiyatlardan satılıyor hepsi. Durumu dile getirdiğinizde ise gözden kaçtığını söylüyorlar. Aynı şekilde çürümeye yüz tutmuş meyveler de görüyoruz sıklıkla. Simsiyah olmuş muzlar indirimli fiyatlardan satılıyor mesela. Yeterli parası olmayanlar, çürümüş meyveleri alabiiyorlar böylelikle. Paketli gıdalarda da içerikler günden güne değişmeye başladı. Çoğunlukla belirli kodlar altına gizlenmiş zehirli kimyasallar tüketiyoruz. En basitinden ülke içinde satılan çoğu üründe palm yağı kullanılırken, yurtdışına ihraç edilenlerde kullanılmıyor. Çünkü bize verilenleri bizden başkası yemiyor, istemiyor. Özetle her şeyin kalitelisini ihraç ediyor, kendi vatandaşımıza ise ucuza üretileni, vasatı ve zehirli olanı yediriyoruz.

Sadece yiyecek içecek sektöründe de değil, neredeyse her alanda buna benzer uygulamalar görüyoruz. Ülkede adalet de yediğimiz muz gibi çürümüş, eğitim de, sağlık sektörü de, ikili ilişkiler de. Kısacası, aklınıza gelen her şey bozulmuş vaziyette. Ülkeyi idare edenler kendi çıkarları dışında hiçbir şey düşünmedikleri için, herhnagi bir kurum ya da kuruluş da denetlenmiyor. Herkes "Nasıl daha fazla kazanırım, nasıl x kişinin ya da şirketin önüne geçerim?" gibi şeylerin derdinde. Hatta çıkar elde edemeyecekleri durumlarda, karşısındakinin yokluğu üzerinden tatmin oluyorlar. Benim yoksa, başkasının da olmasın!

Yozlaşma, cehalet ve kötülük iliklerimize kadar işledi. İnternet kullanımının her yaştan ve çevreden kullanılır hale gelmesi ile birlikte; karşı çıkan, sorgulayan, eleştiren ya da sadece farklı olan herkese karşı rahatlıkla ve çekinmeden saldırılabiliyorlar. Kendileri gibi olmayan, yaşamayan ve düşünmeyen kim varsa, açıkça nefret kusabiliyorlar. Kendi örf, adet ya da inanışları için saygı beklerken; tam tersi durumda olana yaşam hakkı bile tanınmasın istiyorlar. Çünkü ülkede, iktidar ve yandaşlarının çıkarlarına ters düşmediğin sürece istediğini yapabiliyorsun. Vergi kaçırabilirsin, birine şiddet uygulayabilir, sokak ortasında birini öldürebilirsin, ülkenin kurucu liderine açıkça küfür edebilir, hatta çocuklara kadınlara tecavüz edebilirsin. Yeter ki iktidara, yandaşlarına ve çıkarlarına olumsuz etki edecek bir şey yapma. Onun dışında her şeyi yapabilirsin Yeni Türkiye'de. Muz cumhuriyeti diyecektim ama ne yazık ki artık muzlar bile çürümüş!