Süt bir hata sonucu yoğurda, yoğurtta bir hata sonucu peynire dönüşmüştür. Buradan da anlayabiliriz ki hatalar kötü değildir. Hatta bir insanı daha iyi yapan şey de hataları ve hatalarından çıkardığı derslerdir diyebiliriz.

Alexander Fleming 1928'de yaptığı ufak bir hata sonucu, tarihi değiştirecek bir buluşa imza attığının farkında değildi. Bakteriler üzerinde çalışan Fleming, tatile giderken bakterilerle dolu bir kabı açık unuttu ve bu sayede bakteriler kontaminasyona uğradı. Geri döndüğünde kapları temizlemeye koyulan Fleming, içlerinde bakteriler yerine küf mantarları olduğunu fark etti. Bunlar Penicillium Notatum adı verilen özel bir küf mantarıydı. Bu buluş ile birlikte, bakteriyel enfeksiyonlarla mücadele etmeye yarayan penisilinin geliştirilmesinin ve üretilmesinin önü açıldı. 90 yıl önce yapılan bu hata, bugün hala milyonlarca hayat kurtarıyor.

Oscar Wilde, "Deneyim, insanların hatalarına verdikleri isimdir" der. Evet, hatalar önemlidir. Hepsi bize bilgi ve tecrübe kazandırır. Fakat aynı hataları yapıp farklı sonuçlar beklemek anlamsızdır. Çünkü hatalar onlardan ders çıkarabildiğimiz ölçüde faydalıdır. Aynı hataları tekrar tekrar yapmak, sadece daha fazla zarar ve yıkıma sebebiyet verir. Ülkede neredeyse her şey, her geçen gün daha da kötüye giderken; hala aynı tercihleri yapmak gibi mesela. Peynire dönüşen yoğurt filan gören var mı?

Dün akşam seyrettiğim bir tiyatro oyunundan bahsetmek istiyorum sizlere. Yiğit Sertdemir'in yazdığı ve 'Altıdan Sonra Tiyatro Topluluğu' tarafından sahnelenen '444' adlı bir oyun. Öncelikle oldukça başarılı bir iş çıkardıklarını söylemek isterim. Oyun, bir çağrı merkezinde çalışan bir kadın ve bir erkek olmak üzere, iki kişi üzerinden sahneleniyor. Unutulan şeyleri hatırlatma amacıyla işleyen bir çağrı merkezidir bu. İnsanlar hatırlamak istedikleri her şeyi sisteme kaydediyorlar. Öyle unutkan ve belleksiz hale gelmişlerdir ki, bu servisi sadece doktor randevuları, özel günler vb. şeyleri hatırlamak için değil, tuttuğu takımı, hatta oy vereceği partiyi bile unutmamak için kullanmaktadırlar. Oyun bir nevi insanın günden güne daha bilinçsiz, hafızasız ve umursamaz oluşunu anlatıyor. Toplumsal olayları unutma hızımız ve umursamaz oluşumuz işlenirken, bir yandan da önemsiz detayların tarihlerinin bizler için daha önemli şeyler haline geldiği eleştirisi yapılıyor. Yaş günü kutlamaları, ilk buluşma anları, ilk buluşmada ne giyildiği, kişinin en sevdiği renk gibi detaylar; toplumsal sorunlar, felaketler, kazalar ve tüm toplumu etkisi altına alan olaylardan daha önemlidir artık. Oyun neleri unuttuğumuz, nelere karşı duyarsızlaştığımız ve sistemin içinde nasıl yitip gittiğimiz üzerine çok güzel bir eleştiri olmuş diyebilirim. Bu sebeple emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.

Unuttuk, unutuyoruz... Unutmamamız gereken şeyleri unutuyoruz hem de. En büyük hatamız da bu unutkanlıktan dolayı aynı tercihlerde ısrar etmemiz ve farklı sonuçlar beklememiz. Tekrar tekrar aynı kişilere destek vererek, sorunların çözümünü sorunları yaratanlardan bekliyoruz. E çözülmüyor tabii, hatta her seferinde daha da kötüye gidiyor doğal olarak. "Aman canım, diğerleri gelince sanki bir şey mi değişecek?" diyenleriniz ne yazık ki az değil. Fakat bunun cevabını hiçbir zaman öğrenemedik. Şahsen öğrenmek istiyorum. Çünkü aynı seçimlerin farklı sonuçlar doğurmadığını/doğurmayacağını defalarca gördük, öğrendik ve başka hiçbir seçeneğin bunlardan daha kötü olmayacağını da anladık.

Ülkeyi şu şekilde özetleyebiliriz; (-Hukuken bu mümkün mü? -Hayır -Yapabilirler mi?                -Yapabilirler) Çünkü adaletsizlik normalimiz oldu. Hatta o kadar normalleşti ki kantarın topuzu filan da kalmadı. Artık seçimlerin yapılmaması için çalışmaya başladılar. Diploması olmayanın, diploması olanın diplomasını iptal ettirdiğini görüyoruz şimdi de. Bir iktidar seçimlerdeki en güçlü rakibini sandığa bile gitmeden eleyecek aksiyonlarda bulunuyorsa, bunu sadece kendi güç sarhoşluğundan değil; toplumun tepkisizliğinden aldığı cüretle yapıyordur. Ne yazık ki bu aşamaya geldik. Ve bu artık son aşama! Fakat bu adaletsizliği, bu hukuk tanımamazlığı ilk kez yaşamıyoruz. Defalarca çiğnendi anayasa bu ülkede. Defalarca hukuğa aykırı işler yapıldı. Unuttuk, umursamaz olduk! Yarın malımıza, mülkümüze de el koyacaklar. Ve bunu yaparken, hiçbir açıklama yapma ihtiyacı da duymacaklar. Çünkü neden duysunlar! Acaba ülkede taş üstünde taş kalmayınca mı anlayacağız, yaptığımız seçimlerin doğru olmadığını?

Yaşar Kemal'den bir pasaj ile bitireyim yazımı;

"Bizim işimiz halka inanmak. Biz demokrasiye inanıyoruz, çünkü halka inanıyoruz.  Bizim savaşımız önce demokratik bir düzen kurulması içindir. Emek düşmanları ise bu düzenin kurulmasına karşıdırlar. Çünkü biz halka uzanıp, gerçekleri halka anlattığımız zaman, halkın bizimle olacağına inanırız. Halk ne sağır ne de kördür. Ne de aptaldır. Halkın tek günahı bilgisizliği ve aldatılmışlığıdır. Yoksa halk kendi çıkarı dururken, çoluğunun çocuğunun ekmeği dururken, kölelikten, eşitlikten, açlıktan, yoksulluktan, cehaletten, hastalıktan kurtulmanın mümkünü varken; niçin gitsin de aç kalsın, niçin gitsin de kul köle olsun. Biz gerçekleri halka duyurabildiğimiz gün, halk emek düşmanlarını, sömürücüleri sırtından söküp atacaktır. Halk bilse ki anayasamızda , "Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir." sözü var. Ve bunun da anlamını iyice kavrarsa, ortada hiçbir mesele kalmaz. Bizler, emekten yana olanlar, bizler halk adamları, inanırız ki bir gün derdimizi halkımıza anlatabiliriz."

Büyük ustanın dediği gibi, elbet bir gün anlatacağız, anlayacak bizi halk. İşte o zaman, yarattığınız bu hukuksuzluk boğacak sizi. Katlettiğiniz adaleti kendiniz için arayacaksınız ama fayda etmeyecek. Hiç merak etmeyin, o günler de gelecek!