Adını çocukluğumda TRT’nin hava durumu raporlarında öğrendiğim bir bölgedir Göller Bölgesi. Haritada onlarca gölün birbirine çok yakın görüntüsünü her gördüğümde, çocuk aklımla hepsinin bir günde gezilebileceği duygusuna kapılır ve hep oraya ulaşmak isterdim. Aradan geçen bunca seneden sonra bu bulanık çocukluk anımı bisikletimle gerçekleştireceğim hiç aklıma gelmezdi doğrusu.

Gezinin sonunda, öyle bir günde değilse de sekiz günlük bir zaman diliminde bölgenin neredeyse tamamını gezmenin keyfini yaşadım yaşamasına ama bölgede,  artık tüm çıplaklığıyla hissedilen felaketi görene kadar. Göllerimiz maalesef hızla kuruyor ve ne yazık ki hiçbir önlem alınmıyor. Çocukluğumda haritada gördüğüm o göllerin bir kısmı şimdi kıraç, kuru bir göl yatağı haline dönüşmüş. Bazıları da yakın gelecekte aynı akıbete uğrayacak. Oysa bu güzellikler insanların korumasına ve merhametine bırakılmayacak kadar değerli.

Bu can sıkıcı tablodan tekrar gezimize döneceğim. “Göller Bölgesi Bisiklet Turu” olarak adlandırdığım turumuzun başlangıç noktasını Antalya Korkuteli olarak belirledik. Amacımız Göller Bölgesini en batıdan en doğuya aşmaktı. Bölgede dik yokuşların bizi beklediğinin bilincindeydim ama 1550 rakımlı Saksağanlı Beli Geçidinin yüzde yedi eğimli yokuşlarını aşmanın inanılmaz zorluğunu doğrusu hiç de hesaba katmamıştım. En nihayetinde burayı aştık ve önceden gitmeyi planladığımız Burdur’un Gölhisar ilçesine ulaştık. Bu sakin, huzurlu ve şirin ilçede biraz dinlenip karnımızı doyurduktan sonra ilçenin üç km kuzeyindeki Kibyra Antik Kentine ulaştık.

“Gladyatörlerin ve hızlı koşan atların şehri” olarak da bilinen, anıtsal yapılarıyla dikkat çeken kent, 2300 yıllık bir geçmişe sahip. 1350 metre yükseklikteki kentte 2006 yılından beri arkeolojik kazılar yapılıyor. Kentin bugün görülebilen tüm anıtsal yapıları Roma Dönemi’nden kalmadır.

Kibyra demir işçiliği, dericilik, çömlekçilik ve at yetiştiriciliğinde ün yapmış. Kentin su ihtiyacının karşılandığı taş künkler, rahatlıkla görülebiliyor. Kibyra’nın su ihtiyacını karşılayan doğal kaynaklar, bugün de Gölhisar İlçesi’nin içme suyunu karşılamaya devam etmekte.

Kibyra’nın hemen girişinde sizi devasa bir stadyum karşılıyor. Caveaları( oturma sıraları) 12-13 bin kişi kapasiteli stadyumun pist uzunluğu 200 metredir. Anadolu’nun en görkemli stadyumu olan Kibyra stadyumu, özgün bir plana sahiptir. Stadyuma uzunluğu otuz metreye varan anıtsal bir kapıyla girilir. Yapının batı yamacına 21 oturma basamağı (cavea) yerleştirilmiş. Doğu tarafındaysa eğimden dolayı yapay bir dolgu üzerine oturtulan caveada sekiz oturma basamağı konulabilmiş ama depremlerde bunlar tamamen yıkılmış. M.S 3. Yüzyılın başlarında yapılan stadyumda atletizm yarışmalarının yanında Gladyatör ve Venetiones (hayvanlarla mücadele eden gladyatörler) mücadelelerinin yapıldığı tahmin edilmektedir. Kazı çalışmalarında bulunan çok sayıda gladyatör frizleri stadyumun önemini ortaya koymakta.  Bu frizler günümüzde Burdur Müzesi’nde sergilenmekte.  Birkaç gün sonra müzedeki bu frizleri gezdiğimde, stadyumdaki mücadelelerin ihtişamını daha iyi kavradım. Batıdaki caveaların tam ortasındaki protokol alanının hemen karşısına açılan kapı ile sporcuların sırayla sahaya girip protokoldekileri selamlamaları sağlanmış. Stadyumu gezerken geçmişin mücadelelerini düşünmemek elde değil.  Kimbilir bugüne kadar kaç gladyatör yapılan bu mücadelelerde, sırf insanları bir anlık eğlendirebilmek adına stadyumun orta yerinde son nefesini verdiler. Kentin nekropolünde bulunan çok sayıda gladyatör mezarı bu mücadelelerin en önemli kanıtlarından olsa gerek.

Kentin batı yamacındaki tiyatro, sekiz bin kişilik kapasitesiyle Anadolu’daki orta büyüklükteki tiyatrolardandır. Yapının en önemli özelliği oturma sıraların oldukça dik bir konumda yerleştirilmiş olmasıdır. Tiyatronun hemen bitişiğinde sonradan kiliseye çevrilen tapınak kalıntıları var.

Kibyra’daki odeon 3 bin 500 kişilik kapasitesiyle dünyanın en büyük odeonu olma özelliğini taşıyor. Müzik ve konser etkinliklerinin düzenlendiği odeon aynı zamanda toplanma yeri, kışlık tiyatro, kent meclisi binası ve bölge mahkemesi olarak da kullanılmış. Kibyra’daki odeonu bu kadar ünlü yapan asıl özellikse orkestra salonunun zemininde “opus sectile” (bir tür döşeme mozaiği) tekniğiyle renkli mermerlerden inşa edilen 2000 yıllık Medusa mozaiğidir. Mitolojide gözlerine bakan kötü niyetli kişileri taşa çevirdiğine inanılan Medusa, yılan saçlı, keskin dişli, dişi bir canavar olarak tasvir edilir. Medusa mozaiğine bakarken sanırım göz göze gelmekten istemsiz bir şekilde kaçındım. Hava şartlarından dolayı zarar görmemesi için beş farklı katmanla kapatılan Medusa mozaiğini yazın sadece iki ay ziyaret edebiliyorsunuz.

Kibyra’nın hamamı da yine sahip olduğu özellikleriyle stadyumu ve odeonu kadar ünlü. 1800 yıllık geçmişi olan hamam 5400 metrekarelik bir alanı kaplamasıyla Anadolu’nun en büyük hamamlarından biri olarak gösterilmekte. Hamam, stadyum ve odeondan sonra kentteki en büyük üçüncü yapıdır. Isıtma sistemi alttan mermerlerin ısıtılması şeklinde tasarlanmış.

Antik kent sadece yukarıda bahsettiğim üç eserle sınırlı değil elbette. Aşağı ve yukarı agoraları, ana caddesi, yer altı oda mezarları, tapınakları, resmi kamu binaları ve bazilika gibi önemi yapılara sahip. Güçlü bir ekonomisi olan kentte aralarında Lidce, Solimce, Eski Yunanca ve Psidce’nin olduğu dört dil konuşuluyormuş. Kent, Büyük İskender’den sonra tam bağımsız bir kent devleti haline gelmiş. Roma İmparatorluğu, Anadolu’ya ilk girdiği yıllarda, Kibyra’yı dost ve müttefik bir devlet olarak kabul etmiş. Sadece bu bilgi bile antik dönemde Kibyra’nın ne kadar önemli bir kent olduğunu ortaya koymaya yeter.

Likya,  Karya, Pisidya ve Frigya bölgelerinin kesişme noktasına kurulmuş bu önemli kent, Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girdi. Kibyra Antik Kenti’nin - bünyesinde taşıdığı bu önemli özellikleriyle - yakın gelecekte kalıcı listeye girmemesi için hiçbir neden olmadığını düşünüyor ve hak ettiği bu unvanı en kısa zamanda almasını diliyorum.