Güzellik, aşk, doğa ve bolluk tanrıçası Afrodit’e adanan Afrodisias Antik Kenti'yle ilgili, söylenecek o kadar çok şey var ki, kenti sayfalara aktarmak belki bu yüzden hem çok kolay hem de çok zor. Ayakta kalmış anıtsal yapılarıyla, stadyumuyla, şehir havuzuyla, tiyatrosuyla ve antik dönemin heykel sanatı örnekleriyle büyük bir zenginliği bünyesinde barındıran antik kentte yazılacak çok şeyin olması, antik kentle ilgili yazı yazmayı kolaylaştırırken, bu önemli yapıların hangisinden başlayıp yazıya devam edilmeli düşüncesi de antik kenti yazmayı zorlaştıran diğer bir özellik olsa gerek.

Aydın’ın Karacasu ilçesine bağlı Geyre köyünde yer alan kent, adını aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’ten alır. İlk yerleşmenin, M.Ö 4000 yıllarında Kalkolitik Çağ’a dayanan Afrodisias, özellikle Roma Dönemi’nde Afrodit tapınımı ile ünlenmiştir. Afrodisias, M.Ö 2. yüzyılda kent devleti (polis) statüsü kazanmıştır. Anıt yapıları çok iyi korunmuş olan kentin, 1961-1990 yılları arasında yapılan kazılarla da tamamı ortaya çıkarılmıştır. Afrodisias 2017 yılından beri de Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yer alır.

Afrodisias, antik çağın önde gelen mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınma merkezlerinden birisidir. Karacasu ilçesinin 12 km. güneydoğusunda bir Karia kenti olarak kurulan Afrodisias, altın çağını Roma döneminde yakalamıştır. Adını aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’den alan Afrodisias, özellikle Roma çağında Afrodit tapınımı ile ünlenmiş antik bir kent olup, günümüzde de çok iyi korunmuş, anıt yapıları ile Türkiye’nin en önemli arkeolojik yerlerinden biri olmuştur.

Aydın’ın Karacasu ilçesi sınırlarında yer alan kentin ortaya çıkış öyküsü, en az kentin kendisi kadar güzeldir. Ünlü fotoğraf sanatçımız Ara Güler, 1958 yılında bir baraj açılışını fotoğraflamak için Aydın’a gider. Dönüşe geçtiğinde yolunu kaybeder. Kendisini Karacasu’nun Geyre beldesinde bulan Ara Güler, hiç beklemediği manzaralarla karşılaşır. Köy, film sahnelerini aratmayacak görüntülere sahiptir. Roma sütunları, sütun başları, lahitler gibi çeşit çeşit tarihi eserle iç içe yaşayan köylülerin bu ortamı, Usta Fotoğrafçı’nın tam aradığı ortamdır adeta. Ara Güler, köydeki insanların Afrodisias'a ait sütun ve taşların, köy evlerinin duvarlarında kullanıldığını görür. Çektiği fotoğrafları ve antik kentle ilgili yazdığı yazıları bir ABD dergisine gönderir ve büyük ilgi görür. Kendisinden daha ayrıntılı yazılar istenince, Prof. Dr. Kenan Erim’le görüşür ve gerekli izinleri alınarak Afrodisias’ta kapsamlı çalışmalara başlar. Antik kentte, Ara Güler’in Afrodisias’ı ilk keşfettiği fotoğraflardan oluşan antik kent kalıntılarıyla ve köylülerin bir arada olduğu bir sergi de bulunur.

Aslında 18. yüzyıldan beri bilinen antik kentte ilk kazılar 1904-1905 yıllarında Paul Gaudin tarafından yapılmıştır ama Kenan Erim 1961 yılından, öldüğü tarih olan 1990 yılına kadar kadar tüm kariyerini buraya adamıştır. Kenan Erim, burayla öylesine bütünleşmiştir ki mezarı Afrodias Antik Kenti'nde, ölmeden 3 hafta önce restorasyonu bitirilen anıtsal tören kapısının güney tarafına defnedilmiştir. Ömrünün yarısını bu kentin ortaya çıkarılmasına harcayan ve Afrodias Müzesi'nde bir büstü bulunan Kenan Erim, Afrodisias'ın ünlü mermer ocaklarından çıkarılan beyaz mermerden yapılmış sade bir mezarda, kendi deyimiyle “sevgilisinin koynunda” yatmaktadır…