Antik Dönem’de Milet’ten başlayan ve Didim’de Apollon Tapınağı’na kadar uzanan 16,5
kilometrelik uzunluğa sahip “Kutsal Yol” yer alıyordu. Bu “Kutsal Yol”, deniz kenarını takip ederek
Didim’in (günümüzdeki Mavişehir) Panormos limanına ulaşmaktaydı. Buradan sonraysa güneye doğru
kıvrılarak Apollon Tapınağı'nın adak ve sunu terasının önünde son buluyordu. Festival geçitlerinde
kullanılan “Kutsal Yol”un Milet çıkışındaki ilk 5-6 kilometrelik bölümü; Apollon rahip ve rahibelerine ait
oturan insan heykelleriyle, yatan aslan ve sfenks figürleriyle süslenmiş ihtişamlı bir güzergahtır.
Güzergah boyunca yol üzerinde ritüel durakları, soylu erkek ve kadınların heykelleri ile hayvan ve
mitolojik canavar figürleri bulunuyordu. Bu heykellerden bazıları şu anda maalesef British Museum’da
sergilenmektedir.
Apollon Tapınağı’nın yapılış amaçlarından birisi de, Apollo'nun ikiz kardeşinin adına yapılan
Efes'teki Artemis Tapınağı'nın bir benzerini yapmaktır. İkisinin ikiz kardeş olması sebebiyle, tapınakların
da birbirinin aynısı olması gerektiği düşünülür. Arkaik Didim'e ait ilk mabedin yapımına “Tanrılara
adanan arazi” anlamına gelen bir temenos olarak M.Ö. VII. yüzyılda başlanır. Bu büyüklükte bir yapının
kolay kolay tamamlanamayacağı açıktır. Tapınağın yapımı M.Ö. III. ve II. yüzyıllarda da devam eder,
hatta bir kısmı Roma döneminde yapılmıştır. Bütün bunlara rağmen tapınak ilk orijinal planlarına göre
tam olarak bitirilemez. İon dünyasının ulaştığı en parlak dönemde, M.Ö. VI. yüzyılın ilk yarısında,
Apollon Tapınağı büyük bir mabet haline dönüştürülmeye başlanır. Kutsal avlu 17,5 metre yüksekliğinde
bir duvarla çevrili olduğundan, üstü kapalıymış izlenimini verir. Tapınağın yüksek maliyetlere ulaşması
ve süregelen savaşlar, yapının yarım kalmasına sebep olur.
Bilicilik merkezi olarak yapılan Apollon Tapınağı, 85,15 x 38,39 metre gibi devasa ölçülere
sahiptir. Tapınağın çevresinde çift sıra sütun (dipteros) bulunur. Tapınakta iç avluyu çevreleyen 104 sütun
ve naosta bulunan 8 sütunla beraber toplamda 112 sütun yer alır. Yedi basamaklı 3,5 metre yüksekliğinde
bir kaide üzerine yapılan tapınağın ortasında 14 basamaklı giriş merdivenleri bulunur. Kutsal avlunun
batısında kült heykelinin bulunduğu daha küçük bir yapı yer alırken doğusunda, 15,20 metre genişliğinde
ve 24 basamakla çıkılan bir merdiven yer alır. Bu merdiven, kehanetlerin yazılıp söylendiği mermerlerle
kaplı bir salona açılmaktaydı.
Didyma, Delphi’yle birlikte Helen dünyasının en ünlü kehanet merkezidir.  Dünyanın en büyük
tapınaklarından birinin içinde yer alan, Antik çağda çok iyi bilinen bu kehanet merkezi, antik çağın en iyi
korunmuş tapınaklarındandır. Yunanca'da Didyma “ikizler” anlamına gelir. Didyma’nın adı ilk
kez, Homeros’un Apollo İlahisi’nde geçer. Tapınak Persler tarafından MÖ 494'te
Darius döneminde, Lade Deniz Savaşı’ndan sonra yıkılana kadar, Apollon’un sevgilisi olan Brankhos'tan
soylarının geldiğini iddia eden Branchidae ailesi tarafından yönetildiği varsayılır.
Didyma, Büyük İskender’in MÖ 334’te Miletos'u fethedip Perslerden kurtarmasına kadar bir
harabe olarak kaldı. Bu süreçte Branchidae rahipleri, Pers egemenlik topraklarına göç etmişti. Hellenistik
Dönem’de, İskender'in yanı sıra I. ve  II. Seleukos da tapınaktan kehanetler aldı. MÖ 3. yüzyılda
Apollon’un kutsal alanı, Seleukoslar’ın etkisi altındaydı. Didyma, MÖ 276’da  Galatlar’ın yağmalaması
sonucu ciddi bir darbe aldı. MÖ 2. yüzyılda Bithynia kralları ve MÖ 1. yüzyılın ilk yarısında
Mısır'ın Ptolemaios kralları Didyma’ya bağışlar yaptı. Apollon’un kutsal alanı MÖ 67’de korsanlar
tarafından yağmalandı. Pompei, Roma İmparatorluğu'nun Doğu'sunu yeniden düzenledikten sonra,

Didymeia MÖ 63'te yeniden faaliyete geçti. Roma İmparatoru Caligula, devasa tapınağı tamamlamaya
çalıştı. Trajan’ın, MS 101'de Miletos ile Didyma arasındaki Kutsal Yol'u yenilediği dönemin
yazıtlarından anlışılmaktadır. Hadrian, MS 129'da Miletos ve Didyma'yı ziyaret etti.
Geç Antik Çağ’da, Didyma bir piskopos merkezi konumuna geldi. I.
Justinianus döneminde Iustinianopolis unvanıyla onurlandırıldı. Bizans dönemindeyse adı, Yunanca
kutsal alan (hieron) kelimesinden türeyen Hieronda'ya dönüştü. Bu isim, 20. yüzyılın başlarına kadar
tapınak yer aldığı köy için kullanıldı (Jeronda) ve bugün Türkler buraya Hieronda sözcüğünden dönüşen
“Yoran” ismini söylemeye devam etmektedirler. MS 1300 civarında Türkler, bölgeyi   fethetti. Ardından
1493'te yaşanan bir deprem Apollo tapınağını yıktı ve köy o tarihten sonra terk edildi. Sonraki yüzyıllarda
kendi haline terkedilen tapınak bir harabeye dönüştü.
Apollon Tapınağı’nın en ilgi çekici figürlerinden birisi de şüphesiz Medusa’dır. Sütunlar
üzerindeki üç kademeli arşitrav bloğu üzerinde, etkileyici anıtsal Medusa başları ile bezeli kabartmalı
frizler yer alıyordu. Medusa’nın tapınağın frizlerinde yer almasının sebebi, antik dönem inancında, dini
yapıları kötülüklerden koruduğuna inanılmasıydı. Mitolojiye göre, Medusa’nın gözlerine bakanın taşa
dönmesi, tapınak gibi önemli yapılarda Medusa’nın koruyuculuğunu ön plana çıkartmıştır. Bu kadar
önemli bir figür olarak algılanmasıyla birlikte Medusa, Apollon Tapınağı’nın da koruyucusu olarak
belirlenmiştir. Günümüzde tapınağın girişinde ve tapınağın girişinin batısında çok sayıda devasa, anıtsal
Medusa başlarını görebilirsiniz. Bu kadar büyük Medusa başlarını görebileceğiz başka bir yer de yoktur.
Ören yerinin biletli girişindeki Medusa başının fotoğrafları, günümüzde Türkiye turizmini dünyaya
tanıtan en meşhur fotoğraflardandır.
Yaşadığımız bu kadim toprakların her köşesinde, binlerce tarihi yapı var. Apollon Tapınağı da
bunların en önemlilerinden biridir. Yaklaşık 2500 yıllık bir geçmişe sahip olan, arkeoloji severlerin ve
ülkesinin tarihi değerlerini merak edenlerin görmesi gereken eserlerin en başında yer alan Apollon
Tapınağı, gözümüz gibi korumamız gereken eserlerin en başında yer alıyor.