Geçtiğimiz 21 Ocak Salı günü, Türkiye’nin sayılı kış turizmi merkezlerinden Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel'de büyük bir yangın çıktı. Kısa zamanda kontrolden çıkan ve öngörülemeyecek biçimde büyüyen yangın, tüm oteli kapladı. Türkiye, sabaha karşı meydana gelen ve 78 insanımızın yaşamını yitirmesine neden olan bu büyük faciayı haber ajanslarının internet sayfalarına acil koduyla geçilen otel yangını haberlerinden öğrendi. Televizyonlar, normal yayın akışlarını keserek, Grand Kartal Oteli yangınına ilişkin canlı görüntüleri, son dakika notlarıyla yayınlamaya başladılar. Grand Kartal Oteli yangını haberleri bir anda, ülkenin en önemli gündem maddesi haline geldi. İnanılır gibi değil ama, böylesine lüks ve pahalı bir otelde yasa ve yönetmelikler gereğince yangına karşı alınması gereken önlemlerin zamanında ve yeterince alınmaması ve denetleyici resmi otoriteler tarafından gereken denetimlerin yapılmaması gibi nedenler dolayısıyla çıkmış olan ve büyük bir faciaya dönüşmüş olan bu elim olay nedeniyle önce Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan karşılıklı olarak birbirlerini suçlamaya başladılar. Daha sonra ise yine bu trajik olay iktidar ve muhalefet arasında karşılıklı salvolarla giderek sertleşen polemiklerin yaşanmasına neden oldu. Olayın özü ve nedenleri gerçekçi biçimde değerlendirilmeden ve olayın gerçek failleri yakalanarak yargıya teslim edilmeden yapılan bu tür afaki ve soyut tartışmalar, kamuoyunun vicdanında karşılık bulmamaktadır. Bu nedenle olayın kamuoyundaki çok yönlü tartışmaları bütün hızıyla devam etmektedir. Daha da uzunca bir süre daha devam edeceğe benzemektedir. Müessir bir afet olarak yangınlar ve özellikle de orman yangınları, ülkemizin ve toplumumuzun yabancısı değildir. Ülkemizde, çok eski tarihlerden beri büyük boyutlu yangınlar ve özellikle de orman yangınları meydana gelmektedir. Yangınlar da tıpkı depremler, heyelanlar ve seller gibi ülkemizin acı bir gerçeğidir. Bundan dolayıdır ki kamuoyunda yapılan tartışmalar, bundan önceki her büyük boyutlu yangında olduğu gibi öncelikle yangının çıkış nedenleri üzerinde yoğunlaştı. Yangının çıkış nedeni olarak ortaya atılan bir İddiaya göre, restoran çalışanları kahvaltı hazırladığı sırasında pleyt ızgaradan sıçrayan kızgın yağın ateş alması sonucu yangın başladı. Kimi gazete haberine göre, mutfaktan yükselen alevleri gören bazı mutfak çalışanları, hemen yangına müdahale etmeye çalıştılar. Ancak, alevlere yangın tüpü ile müdahale etmek yerine yanan cihazı suyla söndürmeye çalıştılar. Bu sırada kızgın yağın suyla teması sonrasında alevler daha da büyüyerek etrafa yayıldı. Daha sonra, alevlerin, temizlenmeyen davlumbazdan bacaya sıçradığı ve buradan da çatıya yayılarak oteli kısa sürede sardığı şeklinde açıklamalar yapıldı. Bunu gören mutfak çalışanlarının korkarak kaçtıkları ifade edildi. Diğer yandan, oteldeki yangın alarmının çalışmadığı ve bu nedenle otelde konaklayanlara ise yangının haber verilemediği şeklinde iddialarda bulunuldu. Söz konusu Kartalkaya Faciasına ilişkin adli ve idari soruşturmalar devam etmektedir. Bu yangın olayı da eninde sonunda tüm gerçekliğiyle ortaya konulacaktır. Ancak bazı şeyler vardır ki sebep, sonucu değiştirmez. Tıpkı yaşadığımız bu yangın gerçeğinde olduğu gibi sebep ve gerekçesi her ne olursa olsun; üzerinden 10 günden daha fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en büyük otel yangını somut bir gerçeklik olarak orta yerde hala öylece durup durmaktadır. Bu yangının acıları öyle kolaylıkla unutulamaz. Bu yangınla birlikte sadece 78 kişi ölmemiş, onların yakınları hatta toplumumuzun büyük bir kesimi de büyük bir travma yaşamıştır. Bolu kenti ve önemli bir kış turizmi merkezi olan Kartalkaya’nın da bundan olumsuz etkileneceği ve daha uzunca bir süre daha eski potansiyeline kavuşamayacağı söylenebilir. Büyük bir afet olan ve maddi ve manevi can kayıplarına neden olan yangınlarla mücadele günümüzde artık afet yönetiminin bir alt dalı olarak ele alınmakta ve bilimsel bir eylem olarak yürütülmektedir. Yangınlarla mücadele için dünyanın çeşitli ülkelerinde robotlar ve dronlar olmak üzere çok gelişmiş, ileri teknoloji ürünü olan araç ve gereçler geliştirilmiştir. Yangınlarla etkili mücadele artık bunlarla yapılmaktadır. Umarız Türkiye, bu alanda da ileri teknoloji üreten ülkelerin gerisinde kalmaz. Ve onlarla rekabet edebilir. Çünkü günümüz dünyasında yangınların biçimi başka bir seyir izlemektedir. Dikkat ederseniz Kartalkaya Faciasından hemen hemen 15 gün önce, yani 7 Ocak Salı günü başlayan ve hâlâ devam etmekte olan bir dizi yıkıcı orman yangını, ABD’nin Los Angeles metropol alanı ve çevresindeki bölgeleri etkisi altına almıştır. Henüz tam anlamıyla kontrol altına alınamamış olan bu yangında; yetkililer tarafından verilen bazı bilgilere göre 29 kişi hayatını kaybetmiş, 38 bin dönüm alan bu yangından zarar görmüş ve en az 16 bin 291 yapı kullanılamaz hale gelmiştir. Gördüğünüz gibi böylesine büyük boyutlu bir yangında ölenlerin sayısı bile Kartalkaya Faciasında ölenlerden azdır. İşte asıl üzerinde durulması ve açıklığa kavuşturulması gereken husus ta işte bu husustur. Los Angeles yangını, yangın literatüründe yapılan tanımlamaya göre kelimenin tam anlamıyla bir MEGA YANGINDIR. Türkiye’de yaşayan bizler, bu Mega Yangın olgusuyla henüz karşılaşmaktayız. Bilindiği gibi dünya MEGA YANGIN olgusuyla ilk kez Avustralya’nın New South Wales eyaletinde 2020 yılında çıkan, görülmemiş büyüklükteki yangınla tanışmıştır. Bu yangın ancak 240 günde söndürülebilmiştir. Bu yangında 2,1 milyon hektar alan kül olmuş, altı insan yaşamını kaybetmiş ve milyonlarca hayvan yanarak can vermiştir. Kimi bilim insanlarına göre bu yangınla birlikte dünyada MEGA YANGINLAR ÇAĞI başlamıştır. Yine aynı bilim insanları, bu tür yangınların çoğalacağını, Türkiye’nin de bu tehlikelerle karşı karşıya bulunduğunu, küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin yol açtığı felaketlerle başa çıkabilmek için yeni bir düzenin kurulması gerektiğini ve yeni bir afet yönetimi anlayışına ihtiyaç bulunduğunu dile getirmişlerdir. Konuya ilişkin dünya çapında yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde son olarak Türkiye’nin de üyesi bulunduğu, Merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) 54. Oturumunda iklim kriziyle ilgili beklenen rapor açıklanmıştır. Üye ülkelerin karar verici konumundaki üst düzey yöneticileri için hazırlanan ‘İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli’ başlıklı rapor, 234 bilim insanı ile 195 hükümet tarafından onaylanmıştır. İklim bilimiyle ilgili en güncel veri ve analizleri bir araya getiren bu rapor, 2014’te yayımlanan özel rapordan bu yana konuyla ilgili olarak hazırlanan en önemli güncelleme olarak kabul edilmektedir. Söz konusu bu raporda; daha önceki raporlarda da belirtildiği gibi değişen İKLİM KOŞULLARININ YANGIN VE SELLERDEKİ ARTIŞA NEDEN OLACAĞI BİR KEZ DAHA VURGULANMIŞTIR. Ülkemizde devam eden çeşitli büyük boyutlu yangınlar ve özellikle de orman yangınları ve seller; ilgili ve yetkililer tarafından bu raporlardaki önerilerin yeterince ciddiye alınmadığını ve gereklerinin yapılmadığını göstermektedir. DOĞAL AFETLERLE, SELLERLE VE YANGINLARLA; OLAYLARI KENDİ HALİNE, OLAĞAN AKIŞINA BIRAKAN BOŞ VERMİŞÇİ BİR TEVEKKÜL ANLAYIŞIYLA VE BİLİMLE İNATLAŞARAK MÜCADELE EDİLEMEZ. Umut ederiz ki, mümkün olan en kısa sürede yaşanan acı deneyimlerden gereken dersler çıkartılır ve bilim insanlarının önerilerine kulak verilir. MEGA YANGINLARLA mücadelede en önemli unsur, iyi yetişmiş uzman personeldir. Liyakat sahibi olmayan personel istihdamından hızla vazgeçilmeli ve Afet yönetimi birimlerinin ve İtfaiye teşkilatlarının başına uzman personellerin getirilmesine özen gösterilmelidir. Günümüz yangınlarındaki en etkili araçlar uçaklar, helikopterler ve dronlardır. Bu nedenle yangınla mücadelede ihtiyaç duyulan uçak, helikopter ve dron filolarının kurulmasına öncelik verilmeli, robotlar da dahil olmak üzere ileri teknoloji araçlarının bir biçimde temini yoluna gidilmelidir. Türkiye bu işleri yapabilmek için yeterli kaynaklara sahip bir ülkedir. Öyle görülmektedir ki, bundan böyle küresel ısınma ve iklim değişikliklerinden kaynaklı doğa olayları ve afetler günlük yaşantımızın bir parçası haline gelecektir. Bu ve benzeri nedenlerle toplumda bu olaylarla mücadele bilinci ve kültürünün oluşturulmasına özel bir önem verilmelidir. Bu kültür ve bilincin gelişmesinde hepimiz açısından sayılamayacak kadar büyük faydalar vardır. Unutulmamalıdır ki doğal afetler önlenemez belki ama, yapılacak mücadelenin biçimi ve etkisine göre bu tür afetlerin vereceği zararların asgariye indirilmesi her zaman mümkündür.