Bu yazımda "gerçek ötesi" (post truth) kavramından bahsetmek istiyorum sizlere. Gerçek ötesi kavramı; bireyin ya da toplumun hakikati öğrenmek ya da sorgulamak yerine, inanmak istediği gerçeğe olan eğilimine vurgu yapar.

Post truth kavramı siyaset için ön plana çıkmış olmakla birlikte, artık siyaseti de aşmış durumda. Günümüzde bilginin oldukça hızlı bir şekilde ulaşılabilir olması ve herkesin istediği şeyleri sosyal bir platform üzerinden yazabilmesi, karmaşayı daha da arttırmıştır. Nitelikli kaynaklara nasıl ulaşılır? Öğrendiklerimizin ne kadarını bilimsel yazılar, kitaplar veya güvenilir bilimsel makalelerden bizzat araştırarak edindik? Çoğunluk, yalan olan bir şeye gerçekmiş gibi çok kolay bir şekilde inanabilir ve bu yalan ile bir ömür boyu mutlu bir şekilde yaşayabilir. Etrafımızda milyonlarca örneğini görüyoruz. Ne yazık ki öğrendiğimiz şeylerin büyük bir kısmını televizyon, haber siteleri ve sosyal medya platformlarından elde ediyoruz. Ve ne yazık ki istediğimiz gerçekleri seçip, bize yakın görüşlere inanma eğilimindeyiz.

 Sosyal medyada gördüğümüz ve hoşumuza giden bir videoyu, fotoğrafı veya yorumu sadece hoşumuza gittiği için hiç çekinmeden paylaşabiliyoruz. "Ya bunlar gerçek değilse?" diye düşünmüyoruz. Eğer yalansa, iftira attığımız insanlara ne diyeceğiz? Onları zor durumda bırakmış olmaz mıyız? Önemi yok! Bunun dışında gereksiz ve kısır döngü tartışmalara girerek, karşıt görüşteki kişileri hiç çekinmeden aşağılayıp bundan haz alabiliyoruz. Eleştiri yaptığımızı sanıyoruz, fakat yaptığımız şey “laf dalaşı” ile karşımızdakinin üstüne çıkmaya çalışmak.

Güncel örnekler üzerinden devam edelim. Gezi Olayları nedeniyle tutuklamalar başladı. Amaç; Gezi Olayları'nı devlete isyan ya da terör eylemi olarak göstermek, muhalifleri tamamen susturmak, olası bir toplu eylemin veya eleştirinin önüne geçmek. Açıkça yargı eliyle güç gösterisi yapılıyor. Zaten Devlet Bahçeli tarafından "Yüreğiniz yetiyorsa sokağa çıkın da görelim." denilerek açık açık tehdit de edildik. Mesaj gayet açık: Bizden olmayan, bizim gibi düşünmeyen ve çıkarlarımıza engel olan/olacak herkesi gerekçe göstermeden içeri atabiliriz.

Peki muhalif kişileri susturmak ve halka gözdağı vermek için kullanılan yargı gerçekte niye işlemiyor? Başka bir güncel olay üzerinden devam edelim. İstanbul’dan hareket eden bir gemiye Fransız donanması tarafından, Martinique Adası açıklarında bir operasyon düzenlendi ve içerisinde 9 ton kokain ele geçirildi. Piyasa değeri 3 milyar dolar, yani 115 milyar TL, yani Dışişleri Bakanlığı bütçesinin neredeyse üç katı! Peki sahibi kimdir? Bilmiyoruz. Türkiye’den ayrılırken neden yakalanmadı/yakalanamadı? Bilmiyoruz. Bu konuda herhangi bir işlem başlatıldı mı, birileri ifadeye çağrıldı ya da tutuklandı mı? Hayır.

Bu iki örnek üzerinden gerçek ötesi (post truth) kavramına dönelim. TV'lerde ve sosyal medya platformlarında her an onlarca haber görüyoruz. Ne yazık ki toplum olarak yaklaşımımız gerçeği aramaya yönelik değil. Gündemdeki olayları, kişileri ve haberleri bize olan yakınlıklarına göre değerlendiriyor ve yargılıyoruz. Benzer siyasi görüş veya düşüncelere sahipsek destek oluyor, karşıt görüşteysek suçluyoruz. Gündeme ve gündemdeki olaylara yaklaşımımız da bu şekilde. Doğrunun ve gerçeğin önemini yitirdiği bir süreç işliyor ne yazık ki. Adaletin bir gün hepimize lazım olabileceğini de ısrarla düşünmüyoruz.

Hal böyleyken, iktidar yargıyı tekeline almış ve işine geldiği gibi keyfince kullanıyor. İktidara rahatsızlık veren kim olursa, herhangi bir bahaneye ihtiyaç duymaksızın hakkında işlem başlatılabiliyor. İster sıradan halk, ister sanatçı, ister gazeteci, ister siyasi parti lideri olsun rahatlıkla suçlayabiliyorlar. Ve bunu korktukları için değil sadece "yapabildikleri için" yapıyorlar. Amaç hepimizi sindirmek, korkutmak ve hiçbir şeye ses çıkaramayan, eleştirmeyen bir toplum yaratmak.

Yalanların gerçekmiş gibi sunulduğu bir dünyada hakikat her şeyden daha önemlidir. Her ne şartta olursak olalım, eğer gerçekleri haykırmaya bırakır ve adaletin herkese eşit şekilde hizmet etmesi gerektiğini savunmazsak; zalimlerin iktidarı asla son bulmaz. Bu sebeple, adaleti herkes için aramaya ve istemeye devam edeceğiz/etmeliyiz. Rahmetli Bülent Ecevit'in bir sözüyle yazımı bitireyim. "Bir ülkeye diktatörlüğü diktatörler değil, ona boyun eğenler getirir."