“Çocuklar, zorluklarla karşılaşabilmelidir. Mücadele etmesini öğrenmelidir.” Bu ve benzeri tümceleri son zamanlarda görsel ve işitsel yayın organlarında sıklıkla duyuyoruz. “Susamıştır diye su, acıkmıştır diye yemek verilmemelidir çocuğa…“ Bu tümce de yine sıklıkla duyduğumuz uzman söylemlerinden.

                Öğrenim yaşamları uzun sürdüğü için geç evlilikler, evlendikten uzun bir aradan sonra çocuk düşünmek ve dolayısıyla da itina, evham, olasılıklar, aileleri sorunlara boğabiliyor.

                “Bizler” diye başlamak her ne kadar itici geliyorsa da gerçekliğini kabul etmek gerekiyor. “Bizler Cumhuriyet kültürü ile yetiştik. Çocuklarımızı da yine cumhuriyet kültürü ile yetiştirmeye çalıştık. Ancak torunlarımız için aynı şeyi söylememiz zor.” 

                Bu bir yakınma mı? Değil!

                Üstünlük gösterisi mi? elbette o da değil!

                Peki ne?

                Değişen eğitim, sağlık, üretim sistemlerinin yarattığı olumsuzlukları tespit ve çözüm yolları arama çabası…

                Okullarımızdan söz ederken “Eğitim-öğretim” kurumları deriz.  Eğitim almakla öğrenmek farklıdır ve aynı zamanda da birbirini tamamlayan ögelerdir. Toplumsal davranışlar, geçmişten bugüne yaşanan ahlaki değerler, birey olmanın getirdiği sorumluluklar ve çabalar, eğitim karesindedirler. Öğrenmek ise okuma-yazma ile başlar ve sonu yoktur.

                Yaşam bir mücadele alanı ise bu mücadele doğumla başlar ve hatta ağlayarak…

                Çocuklarımızın, ya da bizler için daha doğru olacak biçimde torunlarımızın; geleceğe yürürken kazanmış oldukları beceriler, geliştirdikleri yetenekler, yaşam biçimi haline getirdikleri davranışlar, mücadele ile elde edilir ve var oldukça geliştirilir. Bu mücadele aynı zamanda mutluluk yayar. Herhangi bir başarı elde etmek için verilen mücadele, kazanımları ile mutluluk yayar ve elde edilen enerji ile mücadele azmini arttırır…  Bir döngüdür bu…

                Okuma-yazma öğrenmek için mücadele, sınavlarda başarılı olmak için mücadele, iş bulmak için mücadele, başarıları attırmak için mücadele… Dedik ya yaşam bir mücadele alanıdır ve sonsuzluğa gider.

                Her ne kadar bireysel gözükse de mücadele; kendimiz, milletimiz, tüm dünya insanlığı ve yaşadığımız dünya içindir.

                Nasıl ki yaşamın kendisi siyaset ise, mücadele de yaşamın  kaçınılmaz olanıdır. İyi, doğru, güzel olması tercih edilerek elbette…

                Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin zafere giden yoldaki en uzun gece ve en uzun gündüzlerin (Sakarya Savaşı-22 gündüz ve 22 gece) coşkusu artarak devam etsin!

                Yolumuz açıktır,

                Geleceğimiz mutlu,

                Bize düşen ise MÜCADELE!