On yıllar öncesiydi. Ehliyetimi henüz almıştım… Mersin istiklal Caddesindeki bir mağazanın önünde park ettim. Yok, park etmedim, yanaştım kaldırıma, mağazadan bir ürün sordum ve arabama geri döndüm. Yirmi metre ötede kavşakta trafik düzenini sağlamakla görevli polis beni, durduğumu ve hareket ettiğimi gördü… Tam kavşaktan kuzeye doğru yönelirken seslendi; “Terbiyesiz kadın,”

Duydum, Arabayı sağa çektim, İndim ve polis memurunun yanına gittim. “Bakın memur bey, ben öğretmenim, siz de görevinizi yapıyorsunuz… Yanlış yapmış isem cezamı kesersiniz… Ancak bana hakaret edemezsiniz,” dedim. Polis memuru büyük bir mahcubiyetle “Aman hocam, ben size değil, bakın şuradaki kadına söyledim…” özürlü konuşmasıyla herhangi bir kadını işaret etti…

                Annem hep şöyle derdi; “Kızım, dayak yerinin acısı geçer, ama laf yerinin acısı hiç geçmez…”

                Önceki gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde; MİLLETİN VEKİLİ dediğimiz, milletin sorunlarını bırakın, aralarındaki meseleleri bile ŞİDDETLE çözmeye (!) çalışan çooookkk değerli, bol maaşlı, hatta bir dönem milletvekilliği bile yapmış olsa ömür boyu emeklilik maaşlı, işten çıkarılan emekçilerin sorunlarına kulak tıkayan, sırt dönüp kaçarak giden, “Kadına pozitif ayırımcılık” şekerlemeleriyle göz boyamaya çalışan vekillerimizi ne yazık ki izledik!

                Birisi çıkıyor, vekillere hitaben, “Ahlâk yoksunu, haysiyetsizler,” diyor, diğeri de geliyor, yumruklarını çalıştırıyor… “Alçak, şerefsiz, ohaaa, yuhhh,” sesleri arasında vekillere verilen kınama cezalarıyla meclis çalışmaları (!) devam ediyor…

                Ahlâktan, dürüstlükten, insanlıktan dem vuranların, örnek olması gerekenlerin, hiç de örnek alınacak birileri olup olmadıklarını sadece seksen beş milyon değil, tüm dünya gördü ne yazık ki…

                Şiddet tepemizde meğerse…

                Haaa, unutmayalım asıl meseleyi; ELEŞTİRİ, olması gerekendir. HAKARET ise bilgisiz, beceriksiz, kendinden emin olmayan, mahalle kabadayılığı sergilemeyi marifet sayan, halkı “Cahil” diye tanımlayan, sömürgenlerin direktifleri doğrultusunda sözüm ona konuşmaya çalışmaktır…

                Ülkemizi içten ve dıştan saran ABD üsleri konusunda söyleyecek tek sözleri olmayan, affedersiniz, sadece “Türkiye NATO’nun müttefikidir, çıkamayız…vb. “ açıklamaları yapan, bölücü partilerle işbirliklerini daha da sıklaştırmaya çalışan, Atlantik ötesiyle HOŞ geçinmeye çalışanlar ancak bu biçimde mi dikkat çekmeye çalışıyorlar acaba diye düşünceler oluşuyor…

                Çocuklarımızı uyuşturucu batağından kurtarmaya çalışırken, başka bataklıklara mı maruz bırakmaktayız acaba?

                Şiddet yanlısı olmak gibi,

                Küfür cambazı olmak gibi,

                Oyları aldıktan sonra millete sırtını dönmek gibi,

                Beğeniriz ya da beğenmeyiz sözü, silkinip kendimize gelmemizin zamanı değil mi? Hatta bu zaman geçmiş bile değil mi?

                Okuyalım, inceleyelim, araştıralım, bilgiye ulaşalım. Bilgi, tüm cehaleti siler süpürür…

                Amacımız, gerçekten ülkemiz ve milletimiz ise tabii ki…