Günlük yürüyüşe çıkmaya karar verdik.

                Çok değil, tempolu olmayan ve otuz dakika süren bir yürüyüş…

                Olsun, ne diyor uzmanlar? “Hava koşulları ne olursa olsun bedenimiz havanın nefesiyle (!) buluşmalı…”

                Hatta “İsterseniz battaniyeyle çıkın dışarıya, ama mutlaka çıkın ve havayla temasa geçin…”

                Uzmanları dinlemek gerek… Hele bir de diz ağrılarınız, bel kaslarınızın gereksinimi varsa ehh o zaman durmak olmaz…

                Binanın kapısından bahçeye çıktık… “Yok olamaz bu gerçek değil, çizim falan olmalı… İnanılmaz…”

               Dört mevsimi yaşadığımız ülkemizde her mevsimin güzellikleri, romanları doldurur…

Yere, bahçeye halı sermişiz… Yok, öyle Osmanlının simetrik kilim desenli halısı değil ama bir tablo güzelliğinde olmak üzere sarı, yeşil, kırmızı yapraklar adeta tek tek ve gözetilerek yerleştirilmiş minik süs havuzumuzun bir yanına… Ağaç, analık yapar gibi… Ya da korumada yapraklarını…

Güzel memleketimin dönüşümlü iklimi, nefes kesen doğası, huzur veren sergileri…

Daha ne isteyelim ki?

Üç metreyi bulan kar kalınlıklarının süslemelerini mi desek,

Buz tutan çatı kenarlarının sarkıtlarını mı anlatsak,

Motoru üşümesin diye üzerine halı, battaniye serilen araba görüntülerini mi biriktirsek,

Ülkenin bir tarafında hava sıcaklıkları eksilerde dolaşırken, diğer tarafında denize girenlerin haberlerini mi dinlesek-izlesek,

Ya da sonbaharın ve ilkbaharın tablolara taş çıkartan o muhteşem görüntülerine mi hayran kalsak…

“Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu’yu” demişiz…

Dağlarına, taşlarına, ovalarına, akarsularına, denizlerine yazılan-yapılan şarkıları, türküleri mutlulukla dinlemek ne hoştur değil mi?

“Dağlarına bahar gelen memleketimin,” “Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın,” diyen ezgiler ve hemen her mevsimde kayıtlara geçen doğal güzelliklerimiz…

Boşuna mı akbabalar üşüşmekteler ülkemiz üzerine?

Boğazlarımızı adeta işgal etme çabaları boşuna mı?

Hele de ve üstelik, denizlerimizden bizleri hani neredeyse dışlama çabaları…?

Hiç kimse, hiçbir koşulda ve hiçbir biçimde heveslenmesin! Misak-ı Milli (Ulusal Ant) sınırlarımız sonsuza kadar bizimdir! Tek gerekçemiz bile yeterlidir aslında; Mustafa Kemal Atatürk ne demişti “Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır! NOKTA!

Kıyamadık yaprakları toplamaya değil, doyamadık seyretmeye bile…

Bu güzellik bozulmamalıydı…

Dönüşümünü izleyebiliriz mesela…

Doğadan aldığımız enerjiyi doğaya göndermek yeniden ne güzel olur değil mi?

Güzellikleri bozmak kolay olmamalı…