Geçen hafta ‘Oluruna Bırakmak Bazen İyidir’ başlıklı yazı; ‘yazı başlığını başka bir şey
yazmayı düşünerek koymuş ve yazmaya başlamıştım. Şimdi bambaşka bir şeylerden söz ediyor
buldum kendimi.’ cümleleriyle sona yaklaşmıştı.
Şimdi o başlığı koyarken yazmak istediğimi satırlara dökeyim istiyorum.
Biraz parlak öğrenci olunca daha sık sorulur, ‘ne olmak istiyorsun’ diye. Ben de ortaokulda
makine mühendisi olmak istediğimi söylerdim. ‘Neden makine mühendisi’ diye sorulunca da
‘insanlarla uğraşmak istemiyorum, makine mühendisi olunca makinelerle haşır neşir
olacağım’ diye yanıtlardım. İnsanlardan neden uzak durmak istediğim konusunda net bir
düşüncem yoktu, ama öyleydi işte…
O çocuk aklımla makine mühendisliği ile insanlarla temasımın çok daha az olacağını
düşünürdüm.
İTÜ Makine Mühendisliğini kazanabilmek için, o zaman başka bir fakültenin varlığından
haberdar değildim, iyi bir lisede okumam gerektiğini düşünürdüm. Onlar da Gönen
dışındaydı.
Sonuçta isteğime kavuştum. Girdiğim sınavlarda Kuleli Askeri Lisesi’ni ve Balıkesir Lisesi’ni
yatılı kazandım. Kuleli Askeri Lisesi sınav sonuçları önce geldi, asker olmak istemememe
rağmen kaderime razı oldum ve Kuleli Askeri Lisesi’ne kaydımı yaptırdım. Bir süre sonra
Balıkesir Lisesi’ni de kazandığımı söyledi babam. ‘Kuleli daha iyi bir lise sen burada kal,
makine mühendisliğini daha rahat kazanırsın, ben son sınıfın sonlarına doğru tazminatı ödeyip
seni sivil liseye alırım’, dedi babam. Kabul ettim.
Üç sene boyunca bir gazetenin üniversite sınavına hazırlık fasikülleriyle sınava hazırlandım.
Sınav başvuruları yaklaştı ve benim de okuldan ayrılma zamanı…
Mucize gibi bir şey oldu ve üniversite sınavına girmek isteyen herkese bu imkan sağlandı.
Tek koşul vardı. Sadece tıp fakültesine göndereceklerdi. Ordunun askeri hekime gereksinimi
varmış. Önemsemedim. Önemli olan sınava girmekti ve sonrasında nasılsa tazminatla
askeriyeden ayırılır makine mühendisliğine gider kaydımı yaptırırdım.
Hesap karıştı. O sene ön kayıt sistemi yerine üniversiteye merkezi yerleştirme başlamış ve biz
sınava başvururken tercih de yapmışız; İstanbul ve Ankara’da bulunan dört tıp fakültesini…
Üstelik tüm sınıf, sınıf subayının doldurttuğu evraklarda yine onun direktifiyle ilk tercihe
Ankara Tıp yazmış.
Kuleli’den mezun olup Ankara’ya Kara Harp Okuluna geçtik. Oradan da İzmir Menteş’teki
eğitim kampına.
Heyecanla sınav sonuçlarını bekliyorum. Dayım telefonla bildirdi. Ankara Tıp Fakültesini
kazanmışım. Sevinçliydim, tıp fakültesini kazandığıma göre makine mühendisliğine yetecek
puanı aldım demekti. Babam söz verdiği gibi gelip tazminatı ödedi ve beni sivil hayata
geçirdi.
Puanlardan haberim oldu. İTÜ Makine Fakültesi’ne kayıt yaptırabilecek puanım vardı. Artık
özgürdüm ve insanla uğraşacağım tıp fakültesi yerine makine fakültesine kaydımı
yaptırabilirdim.

Yaptıramadım. O sene ilk defa uygulanan merkezi yerleştirme ile ben ilk tercihim Ankara Tıp
Fakültesi’ne yerleştirilmişim. Açıkta kalmadığım için makine mühendisliğine kayıt
yaptıramazmışım.
O yaşa kadar insandan uzak durmak için istediğim makine mühendisliği yerine hayat karşıma
insan merkezli tıp fakültesini çıkarmıştı.
Kaydımı yaptırmayım, bir sene daha sınava hazırlanayım, makine mühendisliğini yine
kazanırım diye geçti aklımdan. Sonra, Nedim dedim, askeri öğrenci olarak devlet tarafından
okutulabilecek iken, baban yok canından verdiği söz için tazminatı ödeyip seni sivil hayata
aldı.
Daha fazla zorlama, oluruna bırak.
Oluruna bıraktım. İnsanlarla içli dışlı olmak, onlara en sıkıntılı anlarında yardımcı olabilmek
çocukluğumda korktuğumun aksine bana iyi gelmeye başladı.
Fakülte bitti, pratisyen hekim oldum, ihtisas bitti, üroloji uzmanı…
Kırk seneyi aşkın hasta insanları sağlığına kavuşturmaya, acılarını dindirmeye çabaladım,
sağlam insanlara sağlıklı kalabilmeleri için yol göstermeye çalıştım.
Duyarlı yapım nedeniyle stresli, gergin ve psişik olarak çok yıprandığım zamanlar oldu. Ama
bir insana dokunabilmenin, onu ellerimle, kullandığım aletlerle, verdiğim ve uyguladığım
kararlarla sağlığına kavuşturabilmenin, kafasını rahatlatabilmenin doyumu, duygu dünyamı
besledi, sezgimi güçlendirdi, analitik düşüncemi geliştirdi; duygularımın somut bir alan
bulması ve bu alanın duygularımı ifade etmemi kolaylaştırması, dengeli bir kişilik oluşturma
çabama katkı sundu.
Oluruna bırakarak başlangıçta düşündüğümün tam tersine, varoluşumu gerçekleştirmede
kendime uygun bir meslek seçtiğimi yaşayarak öğrendim.
Boşuna demiyorum;
Oluruna bırakmak bazen iyidir…
Nedim İnce
Ayvalık / 21. 10. 2024