Sorumluluktan söz ettiğimizde hemen herkes neden bahsedildiğini bilir. Gündelik yaşamda da çok sık kullandığımız ve yaşadığımız bir şey sorumluluk; duygu, bilinç, seçim, edim, görev, yükümlülük…

Sorumluluk hakkında iki laf edeyim dediğimde işin çok kolay olacağını düşünmüştüm. Klavye başına oturduğumda yanıldığımı anlamam uzun sürmedi. Ama kararımın sonuçlarına katlanmak zorundaydım ve yazmaya devam ettim.

Yukarıdaki girişten anlaşılacağı gibi sorumluluğun tanımı da zordur. Bir internet sitesindeki tanımdan yola çıkarak toparlamaya çalışırsam, “Bireyin, kişisel ve toplumsal yükümlülüklerden üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve kendine ait bir olayın başkaları üzerindeki etkilerinin sonuçlarını üstlenmesi, başkalarının haklarına saygı göstermesi ve kendi davranışının sonuçlarına sahip çıkabilmesi" olarak tanımlamamız mümkün. Çok kısa ve öz olarak sorumluluk bir kişinin davranışlarının olumlu sonuçlarını kabullenmesi ki bu güzel tarafıdır ve olumsuz sonuçlarına katlanmasıdır ki bu da ağırlığını oluşturur.

Sorumluluk duygu, his, öğrenildiği için bilinç, görev, yükümlülük; anlamaya, anlatmaya çalıştığımızda da kavram olarak karşımıza çıkıyor.

Sorumluluğun ilk kaynağı soyun devam içgüdüsü olabilir; annenin, babanın yavrusuna duyduğu sorumluluk olarak.

Sonra sosyal bir varlık olarak bir arada kalabilme, güvenliğini ve varlığını sürdürebilme ihtiyacının doğurduğu bir duygu, öncekilerden öğrenilen bir bilinç, gereklilikleri yerine getiren bir görev ve bir yükümlülük şeklini alan sorumluluk, yüzbinlerce yıl kuşaktan kuşağa aktarılarak varlığımızın çok önemli bir parçası olmuştur. Aynı zamanda varlığımızın bütünlüğünü koruyan önemli de bir parçası olma özelliğini de kazanmıştır.

Duygu var, bilinç var, seçim var, görev var, yükümlülük var. Davranışlarının sonuçlarını kabul etmek, katlanmak var.

Zor iş sorumluluk.

Ne kadar iyi şeyler yapma niyetiyle harekete geçsek, davranışlarımızın sonuçlarını tahmin etmeye çalışsak da sonuçların her zaman istediğimiz gibi olmayacağını yaşam biz öğretti.

Sorumluluk ağır.

Sorumluluk duygusu fazla olan insanlarda sorumluluk daha da ağır.

Kimileri buna meydan okuyarak devam eder hayata, karşılaştığı olumsuz sonuçların sadece kendinden kaynaklananları kabul ederek onu taşıyabilecek hale getirir ve her şeye rağmen gösterdiği çabanın, varlık bütünlüğünü korumuş olmasının doyumunu yaşar. Tabii ki toplumdan gördüğü kabulün de tadını çıkarır.

Kimileri de sorumluluğun yaratabileceği olası olumsuz sonuçlara odaklanır, belki de hiç olmayacak istenmeyen durumları oldu gibi yaşar ve bunun arttırdığı kaygıdan kurtulabilmek için sorumluluktan kaçar. Bu şekilde uzaklaştırmak istediği kaygı azalacağına artar ve bir kısır döngüye girer; kaçtıkça kaygı artar, daha da kaçar, kaygı daha da artar. Varlık bütünlüğü sarsılır, varlık alanı daralır; kendisi ve toplum için çaba göstermenin doyumundan mahrum kalır…

Neyse ki alınan sorumluluklarda sonuçlar çoğu zaman iyi oluyor; birey, kişisel doyum ve toplumsal kabul ile ödülünü alıyor. İstenmeyen sonuçlarda da, varlığının bütünlüğünün korunmuş olmasıyla bir başka ödülü hak etmiş oluyor.

Kaygı, yerini bir şey için çaba göstermenin güvenine bırakıyor. O güven ve güçle sorumluluk almayı sürdürüyor, iyi sonuçlara yelken açıyor…

İyi ki öyle oluyor...