Sabahın erken saatlerinde Mersin'in şeftali diyarı Tepeköy'e ulaştık. Tepeköy Mersin'e altmış kilometre uzaklıkta, 1350 metre yükseklikte Torosların üzerinde yer alan şirin mi şirin bir köy. Köyün insanlarını, nisan ayının son günlerinde kadınıyla, erkeğiyle, bağlarda ve bahçelerde çalışırken görürsünüz. Torosların çalışkan Yörük kadınları, arazide eşleriyle beraber şeftali fidanı dikiyorlardı. Onları izlediğimizi fark ettiklerinde içlerinden biri 'Hadi boş boş yürüyeceğinize gelin de fidanları dikmemize yardımcı olun.' dedi. Bu özgüveni yüksek, neşeli Yörük kadınının sözleri hepimizin yüzünde hayranlık dolu bir tebessüm oluşturdu.

Tepeköy 10-15 sene önce geçimini küçükbaş hayvancılıkla sağlarken günümüzde çevre köylerle birlikte Mersin'in en büyük şeftali üreticisi haline gelmiş. Bunda, Tepeköy'ün su kaynakları bakımından zengin olan kuzey bölgesine yapılan sulama göleti etkili olmuştur.

Tepeköy doğaseverler açısından yeşilin her bir tonunun gözlenebildiği bir beldedir. Köyü aşıp şeftali bahçelerinin arasında ilerlerken yolumuzun üzerinde gördüğümüz söğüt ve kavak ağaçları bölgenin su zenginliğini gösterir nitelikteydi. Bu zenginliği sağlayan pınarlardan birisini yıllar önce de görmüştüm. Maalesef geçmişte gördüklerimden eser kalmamış. Gürül gürül akan pınarın yerinde şimdi sadece ince bir su sızıyor. Bunun sebebi, sanırım pınarın çevresinde yapılan yayla evleri ve biraz yukarıdaki mermer ocağı olsa gerek.

Biraz ilerledikten sonra bu olumsuz görüntüler, yerini insanı kendisine çeken ağaçlara bıraktı. Tepeköy ve gölet arasında yer alan sulak alandaki bu ağaçların görünümü, ressamın fırçasından çıkmış bir tabloyu andırıyordu. Bu ağaçların büyüsüne kapılıp çimlerin üzerine serildik. 3-4 kilometre daha yürüdüğümüzde köyden uzaklığı 8 kilometreyi bulan Tepeköy göletine ulaştık. Burada, bırakın saatleri, günlerce zaman geçirebilirsiniz. Yemeğimizi tabii ki gölün muhteşem manzarası karşısında yedik. Gölün kıyısında avlanan balıkçılara imrendim doğrusu. İstemeye istemeye gölden ayrıldık. Çünkü daha yolumuzu yarılamamıştık bile.

Göletten sonra 1600'lü rakımlara ulaştığımızda çevremizde herhangi bir ağaç kalmadı. Tekrar inişe geçince yaş almış sedir ağaçlarının arasında keyifli bir yürüyüş yaptık. Artık gezimizin sonunda ulaşmayı hedeflediğimiz Arslanköy, sedir ormanının arasından göründü. Başpınar mahallesinin üstünden Arslanköy yoluna dönülen köprünün sağında, Roma döneminden kaldığı tahmin edilen kemerli çeşmeyi gördük. Yol yapım çalışmaları sırasında tesadüfen ortaya çıkan bu çeşme kesinlikle görülmeye değer. Çeşmenin içindeki, sular hala gürül gürül akmaya devam ediyor.

23 kilometrelik yürüyüşten sonra Arslanköy'ün Çatak mahallesine ulaşarak gezimizi tamamladık. Elbette uzun bir parkurda yürümenin zorluğunu yaşadık ama etekleri Akdeniz'den başlayan, üzerinde türküler yazılmış, yaylalar kurulmuş Torosların bize sunduğu bu görsel şölen için tüm zorluklara katlanılırdı doğrusu.