Geçen gün belediye otobüsünde yaşlı bir teyze “ben hiçbir şeye karışmam evladım, siyaset millete zarar” dedikten tam 3 saniye sonra, “bu yollar da çukurdan geçilmiyor, geçen yolda kaldık yarım saat!” diye isyan etti. Şoför “teyze ben şoförüm, müteahhit değilim” deyince, teyze içinden devam etti: “Nerde bu belediye?”
İşte tam olarak bu. Apolitik olmak artık bizim mahallede sadece “siyaseti takip etmem” demek değil. Bildiğin olimpik kaçış sporu. Gündemden kaç, haberden kaç, sandıktan kaç. Ama domates 35 lira olunca en önde bağır: “Bu ne ya, Allah aşkına!”
Pazarda biri “bu fiyatlar ne olacak?” deyince öbürü hemen atlıyor: “Aman bana ne, ben siyaset sevmem!” Sevmemen çok iyi, ama soğanla gözyaşı döktürür gibi fiyat gelince o zaman da “devlet nerede?” demeyelim canım. Devlet yerinde ama sen sandık başında yoktun.
Yerel seçim zamanı apartmana afiş asılınca bazı komşular hemen diken üstünde: “Aman bizim kapıya asmasınlar, biz apolitiğiz!” Sanki afiş asılırsa eve vergi gelecek. Halbuki senin evin önündeki kaldırım 3 yıldır yıkık, belediye gelip düzeltmedi. O zaman neden kimse “ben bu kaldırım için politikleşmeliyim” demiyor? Çünkü zor. Kolay olan, her şeyi görmezden gelip “kader” demek.
Ama şunu unutuyoruz: Mahalledeki kediye mama bırakandan tut, sokağa çöp atan komşuya kadar her şey politik. Çünkü memleket dediğin şey sadece binalardan değil, kararlarla şekillenir. Ve sen bu kararlara hiç bulaşmazsan, bir bakmışsın pazar poşetinde sadece 3 domates var, maaş bitmiş.
Tabii işin ucu sadece domatese, patatese, otobüse, belediyeye dokunmuyor. Bu “her şeyi siyasete karıştırmak” hali bazen öyle bir boyuta ulaşıyor ki, ülkenin geleceğini ilgilendiren meselelerde bile herkes “bizimkiler yapsa iyidir, öbürleri yaparsa kötüdür” kıvamına geliyor.
Halbuki bazı konular var ki, onların üstünde parti logosu olmaz. Olmamalı da.
Milli eğitim mesela. Hani şu sürekli değişen sınav sistemleri, kafası karışık öğrenciler, her gelen bakanla sil baştan yapılan müfredatlar…
Eğitimin siyasetten bağımsız, uzun vadeli, bilim temelli bir çizgisi olması gerektiğini konuşmamız lazım. Çünkü öğrenciler deneme tahtası değildir. Eğitim hem öğrencilerimizin hem de ülkemizin geleceğini şekillendiren önemli bir mevzudur.
Sağlık da öyle. Bugün hastanede sıra almak için sabah ezanıyla yarışan teyzeler varsa, orada partiler değil, politikalar sorgulanmalı. Sağlık, oy toplama değil, can kurtarma meselesidir.
Gelelim milli güvenliğe. Yani sınır güvenliği, terörle mücadele, savunma sanayii… Bunlar tribünlük konular değildir. Çünkü sınırın ötesinden gelen kurşun, kime oy verdiğini sormaz. O yüzden bu işler akıl, ciddiyet ve süreklilik ister.
Ve evet, her şeyi de politize etmeyelim.
Mesela milli maçta 90+4’te gol attıysak, “bu golü kim attırdı acaba?” diye sormayalım.
Depremde yardım dağıtan çocuğun tişörtündeki logoyu değil, elindeki battaniyeyi görelim.
Bayrağa bakarken yön değil, birlik hissedelim.
Eğer sendikacılık yapıyorsak patrondan taraf değil emekçiden taraf olalım. Siyasetten beslenen sendikacılardan uzak duralım.
Terörle mücadele konusunda çözüm tarafında olalım derken ‘Apo’ litik tavırlara da dikkat edelim.
Günün sonunda, bu ülkenin asıl ihtiyacı “bizden olan” ya da “onlardan olan” değil; işin ehli, vicdanlı, uzun vadeli düşünen insanlardır. Çünkü memleket sevdası rozetle değil, hizmetle ölçülür.
Yazımıza Ulu Önderimiz Atatürk’ün şu sözüyle nokta koymak isterim:
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Cumhuriyet kalıcıysa, siyaset gelip geçici olmalıdır.
Kutuplaşmak yerine birleşmeli, sustukça değil fikirlerimizi ifade ettikçe büyümeliyiz.
Yani sevgili apolitik dostum,
Belki hâlâ “ben karışmam” diyorsun ama unutma:
Hayat bir pazarlık değil, memleket meselesi.