Bilinçaltı (Freudyen psikolojide Bilinçdışı) akıl ve mantığın yasalarının aktif olmadığı, istem dışı gerçekleşen davranışların bütünüdür. Hayal kurma, hafızanın depolanması, özgüven, irade, karşı cinse istemsizce çekilme (aşık olma) davranışlar bilinçaltı kaynaklıdır. İnsanoğlunun tarihsel ‘Yaratıcı merkezli’ evrim sürecinde erkek, bilinç(zihin) entelektüel yönü gelişkin, bedenine dair farkındalığı az olarak gelişim gösterirken;  kadın ise (ki bize göre Yaratıcı’nın yaratımları içinde en estetik ve donanım olarak en gelişkini.) bilinçaltı yönü baskın ve bedensel farkındalığı yüksek olan bir evrim seyri yaşadı. Bunun istisnası olan(kadın- erkek) sanatçılar(büyük(ressam, şair, yazar, müzisyen vb.)) büyük liderler, mistik gurular, peygamberler hepsi bilinç ve özellikle bilinçaltı düzeyde yoğun bir gelişmişliğe sahiptir.

Şimdi Bilinçaltı’nın tarihsel serüvenine geçelim

İlk olarak, İngiliz ve dünya edebiyatının dev ismi William Shakespeare’in(1564-1616)  kaleme aldığı eserlerinde, bilinçaltının karanlık dehlizleriyle bizi buluşturduğunu görürüz. Sözgelimi ‘Hamlet’ isimli eserde, prens Hamlet’in intikam alma düşüncesinde var olan derin Psikanalitik süreçler dikkate değerdir. (Psikanaliz’in merkezi kavramlarından biri olan Oedipus Kompleksi’nin ‘konulaşması’ Shakespeare oyunlarında sık karşılaştığımız bir durumdur). Hamlet, annesi ve amcasının işbirliği yaparak babasını öldürdükleri şüphesini doğrulamak için bir oyun kurgular; onların önünde, ‘eşi ve erkek kardeşi tarafından öldürülen bir kral’ oyununu, saraya gelen gezgin oyunculara sahneletir, annesinin ve amcasının gösterdikleri tepkileri anlamaya ve çözmeye çalışır. Babasının yerine Kral Claudius olarak tahta geçmiş olan amcası öfkelenir ve oyunu durdurur; heyecanlanmış ve ölçüsüzce tepki vermiştir. Hamlet, böylece gerçek suçlunun amcası olduğunu anlar. Macbeth eserindeyse, kocasıyla ortaklaşa işledikleri cinayetler (Kral Duncan’ı öldüren Macbeth tahta geçer.) sonrasında Lady Macbeth’in uyurgezer haldeyken, ellerinden hayali kan izlerini çıkarmaya çabalaması; uykusunda konuşurken kan lekesinin bir türlü çıkmıyor olmasından yakınması, içindeki vicdan azabının kaynaklandığı psikanalitik derinlikleri barındırır. Bilinçaltı kavramını modern dünyanın zihnine işleyen Sigmund Freud da zaten (1856-1939) sık sık Shakespeare’dan etkilendiğini ifade etmiştir. Fakat Kendisini en çok etkileyen yazarın Dostoyevski olduğunu özellikle vurgulamıştır.

(Hatta şöyle meşhur bir sözü vardır: ‘Eğer Dostoyevski olmasaydı Psikanaliz biraz daha beklerdi.’diye. Dostoyevski’nin şaheseri olan ‘Karamazov Kardeşler’ isimli eserinden çok etkilendiğini ve bir çok yerde atıflar yaptığını biliyoruz.) Bilinçaltı kavramı 18. yüzyılda ilk kez Şair- filozof Friedrich Schelling(1775-1854) tarafından literatüre kazandırılmıştır. Bunun akabinde İngiliz düşünür ve şair Samuel Taylor Coleridge tarafından da İngilizceye kazandırılmıştır. Psikolog Jacques Van Rillaer bilinçaltının Freud tarafından keşfedilmediğine dikkat çekmektedir ( Haklılık payı var fakat ‘mesleki kıskançlık’ daha hakim bu yargıya. Çünkü bütün büyük buluş ve keşifler sadece onu bulana ait değildir.  Kümülatif (birikimsel) bir şekilde bilgilerimiz nesilden nesile aktarılır. Hatta yukarıda bahsettiğimiz Shakspeare bile Antik Yunan’ın büyük biyografi yazarı Plutarkhos’tan bolca diyalog alıp(çalmış) kaynak belirtmemiştir. Çünkü herkes bilir ki gizli psikolojide Plutarkhos aşılması güç bir dâhidir. Ve yine herkes bilir ki bu alanda birbirinden bilgi çalmak olağandır.  Bu yüzden Freud’un bu konu da suçlanması haksızcadır ve  bu alandaki katkıları ve büyüklüğü tartışılmazdır. )  Yine Psikolojinin İlkeleri başlığıyla yayınladığı psikoloji bilimi hakkındaki muhteşem incelemesinde William James; Arthur Schopenhauer,  Eduard von Hartmann, vb. bir çok filozofun  "bilinçdışı" ve "bilinçaltı" terimlerini nasıl kullandıklarını analiz etmiştir. Bu durum 19. yüzyılda yapılan yayınlarla da örtüşmektedir: Örneğin Alman filozof ve bağımsız akademisyen Eduard von Hartmann, 1869 yılında yani Freud daha çocukken ‘Bilinçdışının Felsefesi’ başlıklı bir kitap yayınlamıştır. 19. yüzyıl Alman psikologlarından Gustav Fechner ve Wilhelm Wundt gibi isimler de bu terimi deneysel psikoloji jargonunda kullanmaya başlamışlardır.

Bilinçaltı’nın tarihsel süreç içerisinde insanlığın gündemine yerleşmesi özet olarak böyle. ‘Freud ve Bilinçaltı’ konusuyla devam edeceğiz…