İnsan neden en çok ilk üç-dört yaşındaki geçmişine kadarlık olayları hatırlayabiliyor ve hafızası neden daha geriye inemiyor?
Hafıza, beynin insanın geçmiş yaşantısını depolama görevini yerine getiren zihinsel bir fonksiyonudur.
İnsan hafızası erkeklerde dört yaş ve üzeri zaman dilimine kadarlık olayları hatırlayabiliyor ve daha aşağıya inemiyor.
Kadınlardaysa üç yaş ve üstü zaman dilimine kadar geçmişi hatırlama işlevi gerçekleşiyor.
Bunun nedeni erkekte dört yaş, kadında üç yaş masumiyet üst yaş sınırıdır. Ve masumiyet deneyiminde hatıra kavramı yoktur. Çünkü masumiyette birey bölünmemiş ve evrenle bütünseldir. Kendini diğer varoluşsal gelişmelerden ayrı düşünemez ve hissedemez. Anı kavramı, bireyin kendini tüm varoluşsal gelişmelerden ayrı bir fert olarak görmesiyle ortaya çıkar.
Kadınlarda masumiyetin üst sınırının üç yaş ve erkeklerde dört yaş olmasının nedeni de kadınların, erkeklere göre daha hazır bir donanımla dünyaya gelmeleridir.
Psikolojik hafıza nedir?
Psikolojik hafıza; yaşamımıza girmiş bireylerin yaşamımızda bıraktığı daha çok olumsuz etkilerin ve anıların şimdi ve gelecekte geliştireceğimiz ilişkilerimize negatif biçimde etki edecek şekildeki duygusal arşive denir.(Kindar insanların psikolojik hafızası çok güçlüdür.) Günümüz kadın-erkek ilişkileri başta olmak üzere tüm beşeri ilişkilerimizi en çok sabote eden unsur, psikolojik hafızamızdır. Bize göre sağlıklı bir psikolojiye sahip olmanın en önemli yollarından biri psikolojik hafızayı sıfırlamaktır. Bunun yolu da geçmişi psikolojik bir yük olarak şimdiye ve geleceğe taşımamak ve ondan gerekli dersleri alıp; gelecekte benzer hatalara düşmemektir. Birey ancak o zaman, sağlıklı bir geçmiş değerlendirmesi yapıp; geleceğe daha yüksek bir farkındalıkla yürüyebilir. Ve tüm varoluşu büyük bir sevgiyle kucaklayabilir.
Psikoz ve Nevroz kavramlarını açıklar mısınız?
Psikoz, bireyin gerçeklikle bağının bozulduğu halüsinasyon ve sanrıların kişinin algısını yönettiği ağır mental rahatsızlıklara verilen genel isimdir. Söz gelimi, Psikozlu biri, 1+1=3 ettiğinden emindir. Onu, bunun yanlış olduğuna ikna etmek yeryüzündeki en zor uğraşlardan biridir. Beşeri ideolojilerin koyu takipçileri ve dinlerin taassup sahibi (tutucu, yobaz) bireyleri psikozludur. Psikozlu bireyde, körü körüne inanma söz konusudur.
Nevroz ise bireyin gerçeklikle bağının bozulmadığı ancak kaygı, depresyon, obsesif kompülsif bozukluk gibi farklı duygu durumların kişinin algısına belli oranda etki ettiği psikolojik komplikasyonların geneline verilen addır.
Nevrozlu biri 1+1=2 ettiğinden şüphe eder. Bilim insanları, yazarların, sanatçıların büyük bir kısmı nevrotiktir.
Bu tanımlar ışığında dünyada çok az normal psikolojiye sahip birey olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim bu konular üzerinde fazlasıyla düşünmüş Fransız düşünür Michel Foucault’un bir sözüyle bu bahsi kapatalım: ‘Dünya, yöneticileri psikologlar ve halkı da hastalar olan büyük bir tımarhanedir
Batı medeniyetinin ürünü olan günümüz psikoloji bilimi, insan dogasını ve psikolojisini anlamada ve açıklamada yeterli midir?
Cevabımız hayırdır. Çünkü Batı orjinli psikoloji bilimi, insanı enine ve boyuna olmak üzere iki sığ boyutuyla ele alır. Ve insanın derinliğine olan boyutu yok sayılır. Bu boyut Yaratıcı-birey ilişkisini ihtiva ettiğinden aslında insanın sahip olduğu en değerli uzamsal boyuttur. İnsani derinlikte sadece bu boyuttan doğar. Ve nereden ele alınırsa alınsın, günümüz insanının en büyük sorunları bu derinlik boyutuyla alakalıdır. Enine ve boyuna olan uzamsal boyutlarımız bizim bedensel ve zihinsel ihtiyaçlarımıza dönüktür. Derinlik boyutumuz ise ruhsal ihtiyaçlarımızın karşılandığı boyuttur. Buradan hareketle, Batı kaynaklı Psikoloji bilimine damga vurmuş dahi kişilik Sigmund Freud, amansız bir Tanrı tanımaz olduğu için kuramlarına bu bahsettiğimiz derinlemesine boyutu inkar ederek giriş yapar.Freud’a önce öğrenci sonra da muhalif olan iki dev psikanalist Adler ve özellikle Jung; Freud’un bu yaklaşımını benimsemediler ve Freud'u bu konuda kıyasıya eleştirdiler. Ancak bu sorunu da çözecek bütünlüklü bir psikolojik sistem ortaya koyamadılar.Özellikle Jung'un(bize göre Jung, Batı'nın çıkardığı en büyük psikolog ve psikiyatristir. Freud bile onun yanında obsesif bir pigme kalır. ) insanı bu yönüyle de ele alma çabası, kayda değer bir gelişme olmakla birlikte maalesef tatmin edici bir çözüm olamadı. Bize göre bu açmazı çözmenin ve insan doğasını ve psikolojisini bütüncül ele almanın tek yolu; modern psikoloji bilimi ve Doğu mistisizminin kadim bilgilerinin birleşmesiyle ancak mümkün olacaktır.