Bir doğruya birçok yalanı sarmak mümkün.

                O yalanların doğru olduğuna inandırmak da…

                Yalanların, doğruya dokunduğu her nokta ister istemez şaşkınlık yaratır ve sonuçta, eğer ehl-i keyf iseniz “Doğrudur,” der sıyrılırsınız. Yok eğer mücadeleci ve kararlı iseniz Nasıl yani? der ve araştırırsınız.

                Hele de her şey Güneş’in aydınlattığı kadar açık ve anlaşılır ise ve bu ortamda bile “Doğrudur,” diyebiliyorsanız o zaman bunun adı ya gaflet olur ya da ihanet!

                İletişim ağının saniyelerle dünyanın her yanına ulaştığını düşündüğünüzde ise şaşkınlık yaşamanız çok doğal olur.

                Bilgiye ve ekleyerek altını çizelim ki doğru bilgiye ulaşmak artık çok kolay. ÖĞRENME bu kadar kolay olduğu halde öğrenmemeyi ya da istememeyi tanımlamak elbette ki zordur.

                Mustafa Kemal Atatürk, bizlere bir cumhuriyet bıraktı. O’nu koruma, sahiplenme ve sonsuza kadar yaşatma görevi verdi. Sevgimiz ve saygımız, minnetimiz gerçek, içten ve yalın olmuş olsa idi bugünkü yaşanmışlıklar olmazdı.

                Ulusal Ant sınırlarımızın değiştirilmesini istiyorlar.

                Bağımsız ve ulusal devletimizin parçalanmasını istiyorlar.

                Ankara merkezli devletimizin yerel yönetimlere devrini ve federasyon istiyorlar.

                Ortak anlaşma dilimizden uzaklaştırıp çok çeşitli diller istiyorlar.

                Tapu senedimiz olan Lozan Antlaşmasını imzalamayan ABD’nin talimatlarını uyguluyorlar.

                Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin terör örgütlerine boyun eğmesini istiyorlar.

                Atatürk’e, işaretlerine, vasiyetine uygun olmayan biçimde şeriat devleti istiyorlar ve bunu da açık toplantılarında dillendiriyorlar.

                Üretimden uzaklaştırdıkları halkımızın yabancı paralara, ithal canlı hayvanlara, tahıla MUHTAÇ olmasını istiyorlar.

                Halkımızın hemen her türlü gereksiniminin özelleştirilerek karşılanmasını (!) istiyorlar.

                Duralım. Duralım, çünkü bunları ve daha fazlasını hepimiz biliyoruz, yaşıyoruz. Acaba bilmediğimiz şey, bunların kimler tarafından yapıldığı mıdır yoksa?

                Onu da söyleyelim o zaman; ABD ve AB

                “Hayır” diyebilir miyiz?

                Pekiii bütün bunlardan sonra hâlâ neyi tartışıyoruz?

                Düşman belli

                Ulusalcılar, bağımsızlıkçılar, vatanseverler de belli ise olduğumuz yerde dönüp dolaşmak niye?

                Tek yumruk olalım. Güçlü olalım. Kararlı olalım. İrade koyalım.

                Daha kötüsünü yaşamak istemiyorsak eğer bugünden tezi yok, anlamayanlara da anlatalım. Zor değil görüldüğü gibi…