Sabah itibariyle televizyon kanallarını dolaşıyoruz.

                Akşam haberlerinde, yereller dahil olmak üzere farklı televizyon kanallarını takip ediyoruz.

                Hangi kanal hangi haberleri tercih ediyor, halkın haber alma hakkını nasıl karşılıyor?

                Ülke koşulları ne durumdadır, halkın talepleri nelerdir?

                Ülke ve millet olarak hangi tehditlerle karşı karşıyayız, gerçeğimiz nedir, neler yapılmalıdır?

                Amacımız nedir, üzüm yemek midir, bağcıyı dövmek mi?

                Atatürk’e sığınarak, O’nun geçmişiyle bağlantı kurarak, gerçekte ise fersah fersah uzağında olarak ne bir güven verilebilir millete ve ne de gerçekçi davranış sergilenebilir.

                Bıkmadan usanmadan anlatmaya devam edeceğiz;

                Ülkemiz, Yunanistan’daki ABD üsleri ve Ege kıyılarındaki askerileşme ile tehdit edilmeye başlanmıştır. Kuzeyimizde Ukrayna-Rus savaşı sürmektedir. Neredeyse beş yüz yıldır (1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması) aramızda herhangi bir anlaşmazlık olmayan İran’a karşı ABD yaptırımları hemen her gün arttırılmaktadır. (Gerçek niyetlerinin Türkiye-İran savaşı olduğunu anlamak için kâhin olmaya gerek yoktur.)

                Irak, bölünmüşlüğünü sürdürmekte ve henüz kararlı davranış sergileyememekte.  PKK için “Terör örgütü” diyememektedir.

                Suriye parçalanmışlığı devam etmekte. İsrail, Suriye üzerinden Türkiye’ye tehditler savurmaktadır.

                Doğu Akdeniz’de Yunanistan, İsrail ve GKRY anlaşmalarla enerji hatları döşeme planları yapmaktadır.

                Tacikistan, Kazakistan ve Türkmenistan GKRY’ de temsilcilik açmaktadırlar.

                Ülke içinde ekonomi, evlere ateş düşürmeye devam etmektedir.

                Üretim, neredeyse askıda…

                Bütün bunlar olurken, ABD’den Türkiye’ye müdahale etmesini istemek, AB’den yardım beklemek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, Atlantik cephesine şikâyet etmek ne anlam taşır dersiniz?

                Kalabalıklardan umarı olmak, üretimi aksatmaya davetler etmek, kişisel tutumlarla toplumları işlevsizleştirmek, “Nerede hareket-orada bereket” anlayışıyla amaçsız, plansız, toplumsal gerçeklikten uzak, günübirlik bakışla kitleleri sadece kalabalıklaştırmak ne ülkeye ve ne de millete hak sağlar.

                “Ben size ölmeyi emrediyorum.”  “Ya istiklal ya ölüm.”  “Vatanın bağımsızlığı tehlikededir. Kurtaracak olan da milletin azim ve kararlılığıdır, sözleri bize bir şeyler anlatmıyor mu?

                Kişisel hırsların, bencilliklerin, dostu-düşmanı iyi tahlil edememenin, tarihinden ders almamanın bedelini birlikte ödemek durumunda kalırız.

                Kitlelere önderlik edecek olan liderlik, Atatürk’e sahipliğini, O’nun tespitlerine ve işaretlerine uygun yapmalıdır ki, karanlık olan kalabalıklar, ciddi ve gerçekçi önderlikle aydınlanabilsin…

                “Olmalı” değil midir?