Venedikli ve Cenevizli tüccarlar, Aegeai Antik Kenti limanında koloniler kurdular. Kent; zaman içinde ticaret, sanayi, balıkçılık, tekne yapımı, zeytinyağı, şarap, dokuma ve  amphora imalat merkezi oldu. Bugünkü tarihi dokunun içinde balıkçılık hala eski canlılığını korumaya devam etmektedir. Ünlü seyyah Marco Polo, Çin seyahati için 1268 yılında Aegeai limanından karaya çıkmıştır. Marco Polo, kenti ziyaretinde limanın Venedikli ve Cenevizli tüccarlarla dolu olduğunu ve bunların ipek, altın, yün, hububat ve baharat ticareti yaptıklarını yazar. Marco Polo ve arkadaşları Aegeai’de birkaç gün kalıp, Kilikia ovasının Toros dağları kıyısındaki Sis şehrine ulaştıkları, daha sonra buradan Feke, Haçin, Komana (Şar) kentlerini izleyerek, Kayseri’ye ve oradan da Sivas’a geçtikleri söylenir. Polo ve arkadaşları, bundan sonra 3.5 yıl sürecek olan İran, Afganistan, Doğu Türkistan ve Çin’i kapsayan maceralı yolculuklarına başlarlar.1271 yılında Çin’den dönüşünde, kenti ikinci defa ziyaret eder ve buradan Venedik’e döner. Marko Polo Aegeai kentinin, Doğu’nun bütün zenginliklerinin bir araya geldiği bir pazar yeri olduğunu ve iç bölgelerden gelen bütün baharatlar, altın ve ipek elbiselerin Ayas’a geldiğini söyler.
Haçlılar, Doğu Akdeniz’de önemli limanlarını kaybedince, Aegeai  Ceneviz ve Venedikli tüccarlar için önemli bir liman kenti olmuştu. Romalılar döneminde, özgür kalan Aigeai, Kilikia kentleri arasında büyük rekabet olmasına rağmen, limanlarını ve tersanelerini geliştirerek Doğu Akdeniz'in en önemli limanlarından biri olmuştur. Bizans döneminde de bu özelliklerini geliştirerek devam ettirmiştir.  Şehir, uzun yıllar Ermeniler, Bizanslılar ve Memlükler arasında sürekli el değiştirmiş ve tahrip edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden yaptırılan kent Osmanlı donanmasına üs olarak hizmet vermeye başlar. Ticaret yollarının, Afrika'nın güneyinden geçmeye başlamasıyla da kent eski önemini yitirmeye başlamıştır. Bu süreç kentin, 19. yüzyılda fakir ve terk edilmiş bir görünüm almasına yol açar.
Aegeae’de Korykos (Kızkalesi)’taki  gibi, biri sahilde diğeri  bir adacık üzerinde kasa tekniğiyle yapılmış ikişer kalesi vardır. Kalenin duvarları, salonları ve kubbeli holleri korurdu. Buranın gümrük kontrol merkezi, zahire, su sarnıcı, silah ve önemli bürokratik işlemlerin yürütüldüğü yerler olduğu düşünülmektedir. Modern Yumurtalık kenti de kara kalesinin içinde yer alır. Aegeae antik kentine ait, çeşitli dönemlerde çıkarılan arkeolojik buluntular da Hükümet Konağının bahçesinde toplanarak, müze benzeri bir ortamda sergilenmektedir. Denizin kenarındaki bu bahçede; dev amforalar, sütun başlıkları, lahitler, mozaikler, adak taşları ve yazıtlar göze çarpıyor.
Antik kenttte Roma hamamının Frigidarium (soğukluk) bölümünde bulunan mozaiklerin de  M.S. 3. veya 4. yüzyıllarda yapıldığı düşünülüyor. Mozaikte, elinde trident (üç dişli yaba), bir omuzunu kapatacak bir örtüsü bulunan denizler ve depremler tanrısı Poseidon vardır. Günümüzde bulunduğu yerde sergilenen Poseidon mozaiğinin üstünde “Bütün yıkananlar size selam olsun” yazısı ilgi çekicidir. 
Benzersiz bir sahile sahip Yumurtalık’a yolunuz düşerse, tarihi dokuyu gezdikten hemen sonra sahildeki şirin balık restoranlarından birinde balık yemeden ve Yumurtalık  açıklarında çıkarılan dünyaca meşhur “King Karides”i tatmadan ayrılmayın. Bugünkü modern kentin içinde yer alan Ayas Antik Kenti, kalbinde  tarih ve doğa sevgisi barındıranların kesinlikle  görmesi gereken bir yer. Kentin içinde her an tarihi bir dokuya rastlamanın heyecanını duymak istiyorsanız, kendinize burayı görmek için bir sebep yaratın. Yüzlerce yıl önce Marco Polo’nun ayak bastığı iskeleye siz de ayaklarınızı basın. Belki onun iskelede bastığı taşlara ayaklarınızın temas etmesiyle, gezme ve keşif tutkusu size de bulaşacaktır. Tabii ki böyle bir tutkuyu içinizde taşıyorsanız. Ben o taşlara bastım. Umarım doğru taşlarda, o izleri ayaklarım yakalamıştır.  “Kimse çıktığı yolda kendisi kalmaz, yol insanı başkalaştırır.” sözündeki gibi bir duyguyla Yumurtalık’tan dolu dolu ayrılıp tekrar yollara düştüm.