Akdeniz Bölgesi’nin kışı, Anadolu’nun başka bölgelerinde yaşanan kışlara benzemez. Yağmurlu bir günün ortasında güneş ışıklarını Toroslar’ın eteklerine ve Seyhan’ın, Ceyhan’ın coşkun akan sularına, ardından Çukurova’nın bereketli topraklarına cömertçe sunmaktan çekinmez. Kendinizi böyle bir iklimde,  ilkbaharın ılık geçen aylarında gibi hissedersiniz. Hele ki aylardan şubatsa kış artık ümitsizce çabalar bu coğrafyada varlığını sürdürmek için. Ama nafile çırpınışlardır bütün bunlar. Karacaoğlan bu değişmez gerçeği taa dört asır önce ne güzel dillendirmiştir şiirinde :

                                                Çukurova bayramlığın giyerken

                      Çıplaklığın üzerinden soyarken

                                     Şubat ayı kış yelini kovarken

                      Cennet dense sana yakışır dağlar.

          Çukurova’yı doğudan çevreleyen Amanos dağlarının eteklerinde, Erzin’e 7 km uzaklıktaki İssos’ta şubatın ilk günlerinde Karacaoğlan’ın betimlediği gibi bir tablonun içinde buldum kendimi. Doğayla tarihin mükemmel uyumuna şahit olduğum İskenderun’un kuzeyindeki, Mezopotamya’yı Yunan Kültürüne bağlayan İssos’ta bugün ayakta kalmayı başarmış eserler; iki km uzunluğundaki su kanalları ve depoları, yıkık bir tapınak ve kale,  yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan mozaikle kaplı sütunlu yol, hamam, tiyatro, odeion ve spor kompleksi gibi yapılardır.

          Zamana direnen kalıntıların içerisinde en etkileyici olanı su kanallarıdır. Arazinin volkanik yapısının bir ürünü olan siyah renkli taşlarla örülü kanallar, yüksekliği yedi- sekiz metreyi bulan kemerleriyle, Akdeniz’deki Cenevizli gemicilere Amanos’un eteklerinden billur suları taşımıştır.

           İssos’ta gemicilerin içini serinleten suları taşıyan bu kanalların, terk edilmiş görüntüsüne hüzünlenmemek elde değil. Oysa bu topraklar geçmişte Anadolu’nun kaderini etkileyen savaşlara sahne olmuştur. MÖ 333 yılında Persler’in son temsilcisi III.Darius ile Makedonya kralı Büyük İskender’in arasındaki mücadele, İssos şehri yakınlarında gerçekleşmiştir. İskender bu savaşla, henüz daha yirmi üç yaşındayken tarih sahnesindeki efsanevi yerini perçinleyerek,  Küçük Asya’nın hakimiyetini Pers hükümdarı III. Darius’un elinden çekip almayı bilmiştir. Artık İskender’in güvenle doğuya açılıp Dünya hakimi olmak için önünde hiçbir engel kalmamıştır.

           Kilikia’nın en doğusundaki İssos, bugün üzerinde hayvanların otladığı,  çalılarla kaplı, narenciye bahçeleriyle çevrili görünümüyle, o eski şaşaalı günlerine dönmeyi çaresizce beklemekte. Yapılan kazı çalışmaları İssos’un bu çaresizliğini belki gelecek yıllarda gidermeye yetecektir.