Ruh nedir?

Ruh tanımlanması en zor kavramlardan biridir. Ve ruhu tanımlama söz konusu olunca spekülatif bir söylem alanına giriş yapılmış olunur. Bu yüzden biz de bu alanda tanım yaparken daha dikkatli bir yorumlama ile ve daha sade ibarelerle bu konuyu ele almaya çalışacağız.  Yaratıcı’nın, evrenin işleyişinde kullandığı bazı temel kanunlar vardır. Sözgelimi yer çekimi kanunu veya temel itme-çekme kanunu gibi. Bu kanunlar şuursuzca evrensel işleyişe hizmet ederler ve bedensellikleri yoktur. Ruh’ta bu kanunlar gibi olup; bunlardan ayrılan yönleri ise şuurlu ve vücudu hariciye(Ruh’un girdiği beden haricinde kendine özgü bir şekli vardır.) sahip olmasıdır. Girdiği bedenin işleyişinde de şuurlu bir şekilde hareket eder. Ve yine Ruh, hayatın latif, halis ve saf bir özü, sabit ve ondan bağımsız bir varlığıdır. Varoluşun nihai neticesi yaşamdır ve yaşamın en son özü ise Ruh’tur.

Ruh’un cinsiyeti var mıdır?

Ruhun bir cinsiyeti yoktur. Ruh, tabiri caizse elektriğe benzer. Elektrik, bir sobada ısının ortaya çıkmasına neden olurken;  bir derin dondurucuda ise soğutucu görevi görür. Yani işleyişine hizmet ettiği cihazın fiziksel donanımına göre fonksiyon ifa eder.

Ruh’ta girdiği bedenin cinsiyetine göre işlevsellik gösterir. Girdiği beden dişi ise dişil özellikler, beden erkekse eğer eril özellikleri dışa vuracak şekilde davranır.

Ruh bedenle nasıl ilişkilenir?

Yedi bedensel türün fiziksel bedene gömülü olduğunu önceki yazılarımızda ifade etmiştik. Bunlar 1-Fiziksel beden, 2-Eterik beden,3-Astral beden, 4-Zihinsel beden,5- Spirütüel beden, 6-Kozmik beden, 7-Nirvanik beden

Ruhun bedene montelenmesi, Eterik bedenle fiziksel beden arasında olup; vücudun yedi çakra bölgesinden, ruhun bedenle bütünleşmesiyle gerçekleşir.

Ruh görüntülenebilir mi?

Kirliyan fotoğrafçılığı adı verilen teknikle Eterik-Fiziksel beden etkileşimi sonucu ruhun bedensel dışavurumu olan ve aura ismi verilen enerjisel alanın görüntüsü çekilebilir. Yani ruhun dolaylı da olsa fotoğrafı çekilebilmekte. Bu teknik, ruhun olmadığını ispatlamak için Sovyet Rusya da kullanılmak istenirken; ruhun varlığına kanıt olacak bir sonucun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kolu kesik birinin Kirliyan metoduyla fotoğrafı çekilince; kolun kesik kısmının da görüntüsü; kesik olmayan kolun görüntüsü gibi çıkmıştır. Buradan hareketle de ruhun varlığı bilgisine ulaşılmıştır. Bu durum ruhun var olduğunu bilmektir. Yoksa mahiyetinin ne olduğunu bildiğimiz anlamına gelmez bu bilme türü.  Ve Ruh, insanlık için bu hep bilinemeyen olarak kalacak sırlardan biridir. Daha önce bazı konularda yazdığım yazılarda, bazı soyut olguları ele alırken ve onları açıklamada bana yardımcı olan bir bilgiyi burada tekraren ifade etmek istiyorum.

Varoluşa dair bizim algımızın üç seçenekli bir bilgi tasavvuru vardır:

1-Bilinen, 2-Bilinmeyen, 3-Bilinemeyen

Bilim, bilinmeyeni bilinen yaparak yol alırken; varoluşun gizemini nasıl sorusuna aradığı cevaplarla çözmeye çalışır. Din ise varoluşu, neden sorusu ışığında ele alır ve varoluşun sırrının bilinemeyeceğini ancak içsel deneyimlerle ve bunun sonsuz bir döngüsellikte devam edecek şekilde kavranabileceğini kabul eder. Bilimin işini çıkmaza sokan kısım işte bu bilinemeyen bilgi kısmıdır.  Ruh olgusu da bilinemeyen ancak deneyimlenen bilgi kategorisinde olduğu için bilimsel olarak ele alınamaz ve kavranamaz. Bu yüzden bilimi skolastikçe(yobazca) kabul edenler ruhu reddederler.

Hastalıklar daha ortaya çıkmadan tespit edilebilir mi?

Kirliyan metoduyla, hastalıklar daha ortaya çıkmadan 6 ay önceden tespit edilebilir. Çünkü fiziksel bedende ortaya çıkacak hastalık, 6 ay önceden Eterik bedende(Aura da renk değişikliği olarak ortaya çıkar. Hatta kişinin sahip olduğu psikolojik rahatsızlıklar bile bu yöntemle tespit edilebiliyor.)belirti verir. Yakın bir gelecekte gelişecek tıbbi teknoloji sayesinde daha hastalık ortaya çıkmadan tedavisi yapılarak hastalık bertaraf edilecek. Tabii bunun genel olarak insanlığa uygulanmasının önündeki en büyük engel, mafyatik davranışlara sahip ilaç sektörünün başındaki kişilerdir.

Ruh ölümlü müdür?

Ruh yaratılmıştır; fakat ölümsüzdür. Felsefik bir söylemle ifade edecek olursak eğer; ruh yapısı gereği basit bir formdur. Yani bileşenlerden oluşmadığı için dağılıp yok olmaz.  Ölen ve dağılan yalnızca bedendir. Ruh ise varoluşun sonsuz döngüsünde sadece mekansal boyut değiştirendir.

İnsan ne zaman öleceğini bilebilir mi?

Kişi ölümünü yüksek bir oranla sezebilir ve hissedebilir fakat tam olarak bilemez. Yaşam düz bir hat üzerinde cereyan eden bir olgu değil.  Aksine döngüsel(çembersel) bir hattın üzerinde, bir seyir çizgisine sahiptir. Bu yüzden kişi anne rahminde ne kadar süre kalmışsa; ölmeden önce aynı sürede ölüme dair farkındalığı artar ve yaşam enerjisinin git gide sönümlendiğini hissedebilir. Sözgelimi anne karnında 9 ay kalmışsa ölümüne 9 ay kala ölümüne dair farkındalık, hissediş ve sezme artmaya başlar. Eğer anne karnında 7 ay 3 gün kalmışsa; ölüme 7 ay 3 gün kala bu bahsettiğim şeyler gerçekleşmeye başlar. Kişinin kendini bilmesi ve tanıması ölçüsünde de bu hissediş ve seziş yoğunlaşarak bilmeye dönüşür fakat bu durum hiçbir zaman tam bir bilme olarak ortaya çıkmaz.