Bazı yazılar vardır zamansızdır. Üzerinden yarım asır geçse bile güncelliğinden bir şey kaybetmez. Bu hafta, usta bir kalemin elinden çıkan zamansız bir yazıya değinmek istiyorum. Sonrasında ise yorum size kalmış…

‘Küçüklüğümüzde oynadığımız güzel oyunlar vardır. İp atlarız. Kaydırak oynarız. Bir topun peşinden koşarız. Paten kayarız yokuş aşağı. Bir de “topaç” çeviririz.

 Topaç, tahtadan yapılmış bir küçük oyuncaktır. Topaca, “kaytan” adı verilen bir ip sarılır sıkıca. Sonra topaç ileri doğru fırlatılarak ip hızla geriye doğru çekilir. Bu hızla topaç, ekseni çevresinde döner. Bir süre sonra yavaşlar ve durur. Güzel desenli topaçlar vardır. Üstü alacalı bulacalı renklerle süslenmiştir. Topaç dönerken bu renkler birbirlerine karışır ve göze renkli, güzel görüntüler çarpar.

 Topaç nasıl döner? İpi sağdan sararsanız sağa döner topaç; soldan sağa doğru sararsanız bu kez sola döner küçük oyuncak. 

Türkiye’de inançsız politikacılar da topaçlara benzerler. İhtirasın ipi ne yöne sarılmışsa oraya doğru dönerler. Bir süre sağa, bir süre sola... 

Fakültelerde öğretim üyeleri vardır. Konuşmalar yapmış, kitaplar yazmışlardır. Devrimcilik, solculuk, sosyalistlik tekeli kurmuşlardır düşünce hayatı üzerinde. Fakat bir olağanüstü dönemde üç dört aylık tutukluluk yetmiştir iflaslarına. Gazetelerde yazılar yazarlar: 

- Bütün inançlarımda haksızmışım. Yanılan bizmişiz... derler. Serüvenleri bununla bitmez. İş ve sermaye çevreleri kucak açar kendilerine. Bu kez işveren avukatlığında sermaye savunuculuğuna başlarlar. 

Topaçtır işte bunlar. Tutkularının iplerinde havaya fırlayıp, hoş görüntülerle hızları kesilinceye kadar renkli görüntüler bırakırlar çevrede. Sonra bir küçücük oyuncak oldukları anlaşılır. Yeniden ele alınır ve bu kez tersten sarılır ip. Bu kez de bir başka yöne döndürülecektir. Dönerler, dönerler, dönerler yoruluncaya kadar... 

Siyaset sahnelerinde eski ihtilalciler vardır. “Devrimciliği”, “Atatürkçülüğü” kimseye bırakmazlar. Bir güç dönem gelir. Bütün Atatürkçüler, bütün devrimciler ezilmek istenir tek tek. İhtilalci, ezilenlerden yana değil ezenlerden yana çıkmıştır. 

- Marksist kışkırtıcılığa karşıyım, deyip istifa ederler partilerinden en güç günlerde, arkadaşları işkence evlerinde can çekişirken:

 - İşkence iddiaları komünistlerin yalanıdır, diyen başbakanların partisine girerler tebessümlerle. Ve bütün bunları “Atatürkçülük” adına yaparlar. Sonra, siyasal geleceklerini parlak görmedikleri için bu partiden de istifa ederler:

 - Partide Atatürkçülük suçlanıyor, derler. Atatürkçülerin, devrimcilerin yargılandıkları günleri hiç hatırlamazlar... 

Topaçtır işte bunlar. Tutkularının ipi bedenlerine ne yönde sarılmışsa o yöne dönerler. Bazen sağa, bazen da sola dönerler, dönerler, dönerler yoruluncaya kadar...

 Siyaset sahnesine atılmış profesörler vardır. Kitaplarında özgürlük şarkılarına güfteler yazmışlardır. Söylevler vermişlerdir özgürlük için. Konferanslarda, açıkoturumlarda konuşmuşlardır. Siyasi iktidar kendilerine üniversite kapılarını kapayınca, peşinden gelen öğrencilerine:

 - Nabza göre şerbet veren münevverlerden olmayınız, derler. Sonra da şerbet pınarlarından kaseler doldururlar durmadan. Tutkularının ipleri öyle sarılmıştır o günlerde, Sola doğru dönmüşlerdir bir süre. Sonra ele alınıp bir başka yöne fırlatılmışlardır. 

Bir güzel oyuncaktır topaç. Döner durur kendi ekseni çevresinde. Bedenindeki ip ne yöne sarılmışsa o yöne döner topaç. Politikacılar vardır topaçlar gibi... Profesörler vardır topaçlar gibi... İhtilalciler vardır topaçlar gibi... Dönerler, dönerler, dönerler yoruluncaya kadar...

 Başbakanlar vardır. İşkencelerin yapıldığını, bunları kimlerin yaptığını da bilirler. Görevde oldukları günlerde susarlar. Amaçları iktidar merdivenlerinde tırmanmak, başbakan kalmak, cumhurbaşkanlığına seçilmektir. Partilerinin toplantılarında:

 - Sosyalist Parti olduğumuzu ilan edelim. derler. Başbakanlığı döneminde yargılanıp mahkum olan “Sosyalist Parti” yöneticilerinin cezaevlerinde kalmaları için çırpınır dururlar. Özgürlükleri ülkenin coğrafyasına aykırı bulurlar. Özgürlük dendiğinde:

 - Özgürlük lükstür ve de jeopolitiğe aykırıdır, diye konuşmalar yaparlar.

 Ne güzel oyuncaktır topaç! Büyüklü, küçüklü, renkli, renksiz topaçlar... Bedenine sarılan iplerle hem sağa hem de sola dönen topaçlar. Yoruluncaya kadar dönen, döndükçe yorulan topaçlar...’ (Yeni Ortam, 3 Mayıs 1974)

Bu yazı yaklaşık 50 yıl önce Uğur MUMCU tarafından kaleme alınmıştır. Korkusuzca…

Tıp ki devletin içinde dini referansları kullanarak yapılanan hain yapıları vurguladığı yazıları gibi…

Kimseye yaranmaya çalışmadan, kıvırmadan, yandaşlaşmadan…

Yazının başlığı ‘fırıldak’ da olabilirdi belki…

Ama naifliği elden bırakmadan eleştirebilmek her yazarın harcı olmaz…

Gündemin rüzgarına kapılan pervaneler bir yana dursun, son günlerde akıllara sığmaz dönüşler yaşıyoruz. Sağdan sola mı, soldan sağa mı dönüşlere şahit olacağız bilinmez ama yazarın şu cümleleri oldukça anlamlı…

‘Topaçtır işte bunlar. Tutkularının iplerinde havaya fırlayıp, hoş görüntülerle hızları kesilinceye kadar renkli görüntüler bırakırlar çevrede. Sonra bir küçücük oyuncak oldukları anlaşılır. Yeniden ele alınır ve bu kez tersten sarılır ip. Bu kez de bir başka yöne döndürülecektir. Dönerler, dönerler, dönerler yoruluncaya kadar...’ (Uğur Mumcu)