Bugün Türkiye’nin kırsalından yükselen öfke, sadece ekonomik zorluklara bir tepki değil; aynı zamanda unutulmuş bir hafızanın, bastırılmış bir geleneğin yeniden hatırlatılmasıdır. CHP’nin Yozgat’taki büyük mitingi, bir yönüyle çiftçilerin çaresizliğinin haykırışıysa, diğer yönüyle Anadolu’nun sosyal ve politik damarlarının yeniden canlanışıdır.

2025 Türkiye’sinde çiftçilerin yaşadığı kriz artık sadece ekonomik göstergelerle açıklanabilir bir boyutu aşmış durumda. Mazot, gübre, tohum ve ilaç fiyatlarındaki artışlar karşısında gelirini koruyamayan, üretim yapmakla iflas etmek arasında sıkışan çiftçi, artık yalnızca bir ekonomik aktör değil; aynı zamanda politik bir özne haline geliyor. Yıllarca “üretin” denilen, ama ürettiğiyle geçinemeyen bu insanlar, artık kaderine razı değil. Bu bağlamda CHP’nin Yozgat’ta gerçekleştirdiği büyük miting, sıradan bir muhalefet etkinliği değil; çok daha derin bir dönüşümün ve belki de bastırılmış bir hafızanın yeniden uyanışının işareti. Yozgat mitingi bu anlamda bir kırılma anı olabilir. Sadece bir siyasi partinin konuşması değil, aynı zamanda susturulanın, görmezden gelinenin kürsüye çıkmasıydı o kalabalık.

CHP'nin Yozgat mitingi, çiftçilerin örgütsüzlüğünün kırılmaya başladığına, politikleşmenin yeniden kırsala sızdığına dair önemli bir göstergedir. Yozgat, sembolik olarak da dikkat çekici bir yerdir. Bugün sağcı-muhafazakâr kimliğiyle bilinse de, Türkiye'nin sol tarihine damga vurmuş pek çok ismin ve hareketin çıktığı bir coğrafyadır.

1960'lı ve 70'li yıllarda Türkiye İşçi Partisi'nin Anadolu'daki örgütlenme hamlesi sırasında Yozgat merkezli birçok gelişme yaşanmıştır. Deniz Gezmiş’in en yakın arkadaşı, ölüme birlikte gittikleri Yusuf Aslan, Yozgat’ın Aydıncık ilçesindendi. Yusuf Aslan gibi devrimcilerin kök saldığı bu topraklar, Bahadın gibi sosyalist belediyeler çıkarmış, halkçı yerel yönetimlerin örneklerini vermiştir. Yozgat’ın Bahadın beldesinde TİP üyesi haydar Özcan’ın belediyeyi kazanması, Anadolu’nun emekle ve dayanışmayla kurulan geleceğinin hayalini taşıyordu. O dönem TİP’in Yozgat milletvekili Yusuf Ziya Bahadırlıydı. Bugün sanki bu gerçeklik hiç yaşanmamış gibi davrananlara inat, bu topraklar bir kez daha ses veriyor. Bugün bu hayal yeniden canlanıyor. Çünkü çiftçi unutmadı. Genç kuşaklar da artık sadece şehirden değil, köyden, tarladan yükselen bu sesi duymaya başlıyor.

Bahadın beldesi, Türkiye'nin ilk sosyalist belediyesi olma unvanını taşırken, kooperatifçilik ve kamucu anlayışla yürütülen hizmetler sosyalist yerel yönetimlerin ilk nüvelerini oluşturmuştur. Bu geçmiş, bugünün genç kuşakları tarafından bilinmese de, bölge halkının kolektif belleğinde hâlâ yaşamaktadır.

Günümüzün çiftçi eylemleri bu hafızadan besleniyor. Çünkü Türkiye'de kırsal, sadece ekonomik değil; aynı zamanda politik olarak da terk edilmiştir. Tarım politikalarının neoliberal dönüşümü, üreticiyi destekleyen değil, piyasaya teslim eden bir anlayışı beraberinde getirdi. Çiftçi, borç sarmalında yaşamaya mahkûm edildi. Ancak bugün yaşanan şey sadece ekonomik değil; aynı zamanda kültürel ve siyasal bir uyanıştır. Yozgat’ta, yıllardır sandığa sağ partilere oy veren seçmenin, ilk kez bu ölçekte bir muhalif mitinge katılması, yalnızca CHP’nin değil, muhalefetin kırsalda yeniden meşruiyet kazandığını göstermektedir.

Bu tabloyu sadece bir tepki olarak okumak eksik olur. Aynı zamanda yeni bir siyasal kimliğin, kırsal muhalefetin ve belki de gelecek seçimlerde dengeleri değiştirecek bir sınıf temelli itirazın başlangıcı olarak görmek gerekir. Kırsal alan, uzun süredir sadece “hizmet siyaseti” üzerinden okunan bir mekândı. Şimdi ise yurttaşlık, eşitlik ve örgütlü itiraz talepleriyle kendini yeniden tarif ediyor.

CHP’nin bu çıkışı, sadece bir miting yapmak değil; bu talepleri örgütleyebilme kapasitesine ne kadar sahip olacağıyla anlam kazanacaktır. Tarihsel olarak bu topraklarda yaşamış sosyalist geleneği sahiplenmeden, kırsal yoksulluğu sadece rakamlarla açıklayarak bu rüzgâr sürdürülemez. CHP’nin karşı karşıya olduğu fırsat, kırsaldaki hafızayı canlandırmak ve bunu günümüzün krizleriyle harmanlayarak yeni bir siyasal proje inşa edebilmektir.

Belki de artık “eski Türkiye” dedikleri şeyin ne olduğunu yeniden konuşma zamanı. Çünkü bu ülkenin tarihinde köylünün sesi çoktan yankılanmıştı. Şimdi o ses, yeniden duyuluyor.

Belki de artık “eski Türkiye” dedikleri şeyin ne olduğunu yeniden konuşma zamanı.

Büyük yazarımız Yaşar Kemal’in 1965’te eski Türkiye dedikleri yıllarda TİP adına TRT’ de yaptığı konuşmanın bir bölümünü sizlerle paylaşıyorum:

“İşçiler, köylüler, subaylar, memurlar ve bilcümle emekçi Türk halkı, göz nurundan, alın terinden başka bir güvençleri bir dayanakları olmayanlar sözüm sizedir.

Bizler ki emekçileriz yıl on iki ay ayazda kışta, gece gündüz demeden tezgâh başında, fabrikalarda, tarlada takımda, dağda bayırda yalınayak, başıkabak çalışıp üretenleriz.

Bütün mahsulleri, yiyecekleri, giyecekleri bizler üretiriz. Fabrikaları, makineleri bizler yaparız. Şu dünyada, insan eliyle yapılmış ne görüyorsanız, bizim nasırlı ellerimizin eseridir. Şu dünyada ne varsa bizim alın terimiz, göz nurumuzdur. Bu güzel ellerin, nasırlı ellerin yarattığı mahsuller ve fabrika ve toprak ve su mahsulleri hepimize yetecek kadardır bu dünyada... Öyleyse neden birimiz tok da hepimiz yoksuluz.

Ben size buradan ilan ediyorum ki, cümle kötülüklerin bir tek sebebi var. O da şu, sömürücüler. Yani çalışmayanlar, yani ellerini ılıktan soğuğa vurmayanlar, yani yan gelip yatanlar. İşte suyun başını bunlar tutmuşlar.”

Unutulan hafıza geri dönüyor. Yozgat mitingi bir işarettir. Kırsal susmuyor, hatırlıyor. Şimdi o ses, yeniden duyuluyor.

Yozgat’ta yankılanan ses: Çiftçi Ayakta, Hafıza Diri…