Sürü psikolojisi sosyal psikolojinin gün geçtikçe daha yoğun ilgilendiği alanlardan biri. Sosyal psikoloji bunu bilimsel kaygılarla yapar, insanın sürüye neden katıldığını anlamaya çalışırken, sürüye nasıl katılmasının sağlanabileceğinin bilgilerini de geliştirmeye devam eder.

İnsanın sürüye neden katıldığını anlamaya çalışmak ve bilgiyi insanlarla paylaşmak, insanların biricikliği ve toplumsallığı arasındaki çözülemeyecekmiş gibi duran çelişkinin yarattığı gerilimi katlanabilir hale getirebilir belki…

Sürüye nasıl katılabileceği bilgisi olgunlaştıkça, uygulanabilir hale geldikçe kimin tarafından kullanıldığına göre olumlu ya da olumsuz sonuçlar doğurabilir ki öyle olduğuna dair çokça örnekler vardır tarih kitapları sayfalarında.

Peki, nedir sürü psikolojisi?

Sürü psikolojisi kendini anlatsa da kısa bir tanım fena olmaz; bir inancı, düşünceyi, eğilimi benimseyen kişi sayısı arttıkça bunun çekim gücüne kavuşmasına ve çok daha fazla kişinin benimsemesine yol açmasına sürü psikolojisi diyebiliriz.

İnsanların sürüye neden katıldığı, nasıl katılması sağlanabileceği yanı sıra, sürüde nasıl davrandığı, sürünün davranışı nasıl yönlendirilebileceği de sosyal psikolojinin ilgi alanlarından…

Akademi için, kendini tanımak isteyen insan için iyi bir şey tüm bunlar…

Bu bilgileri büyük oranda kendi çıkarı için kullananlar baskın olduğu ve insan için, toplum için bugüne kadar iyi olmadığı düşüncesi ve bu şekilde devam edeceği kaygısındayım.

İnsan ki burada homo sapiensten söz ettiğim açık, yüzbinlerce yıl sürü halinde yaşayarak büyük badireleri atlatabilmiş ve soyunu günümüze kadar sürdürebilmiş.

Bu yüzbinlerce yılda kendinin sürüden ayrı bir birey olduğunu ne kadar fark etmiş, bilmiyoruz. Eller, beyni, beyin elleri çalıştırdıkça geliştirdiği bilişsel kapasitenin hangi anda kişinin kendisini fark ettiğini; ‘Ben’ ve ‘Sürü’ diye düşündüğünü de bilmiyoruz.

Ben’ ve ‘Sürü’ bilincinin gelişmesiyle birlikte, sürünün topluma dönüşme süreci de başlamış olmalı. Bunun farkında olarak yine de yazı ‘Ben ve ‘Sürü’ üzerinden ilerleyecektir.

Şimdiki durumumuzdan, bunu düşünmeye başladığını ve o andan itibaren gelişen bilişsel kapasiteye paralel ilerleyen kültürel alana belki de aynı hızda eşlik eden ‘Ben’ ve ‘Sürü’ çatışmasının etkisini arttırarak günümüze kadar geldiğini biliyoruz.

Yuval Noah Harari, Sapiens kitabında bu çelişkinin 70.000 sene önce başladığını iddia etmektedir. Öyle olduğunu kabul etsek bile, insansıları da işin içine kattığımızda iki milyon senedir sürü olarak yaşamış, tüm genetik ve kültürel mirası bu şekilde kuşaklara aktarmış insanın ki 70.000 yıl önce ‘Ben’ ve ‘sürü’ ayrımına varsa da ‘Ben’in kendini ayrı bir özne olarak ortaya koymasının birkaç bin yılı, hatta birkaç yüz yıl diyenler de haklıdır, geçmediğini göz önüne aldığımızda, zaten hala evrimsel mirasımız olan sürü davranışları içinde olduğumuzu söyleyebiliriz. 

Milyonlarca nüfuslu kentlere, daha az nüfuslu kasaba ve köylere bakınız, hala evrimin sürü mirasının mirasçıları olarak yaşamaktayız; çoğumuzun örtük, bazılarımızın farkına vararak yaşadığımız ‘Ben’ ve ‘Sürü’ çelişkisinin gerginliğini daha şiddetli yaşayarak…

Dönelim insanı ve toplumsal davranışlarını anlamaya çalışan sosyal psikolojiye. Milyonlarca yılda oluşmuş insanı ve toplumsal davranışlarını, sürü psikolojisini anlamaya çalışıyor, günümüze ve yakın tarihimize bakarak. Ne kadarını başarabildiği için ayrı bir soru açabiliriz.

İnsan neden sürüye katılır bilgisine çok ihtiyaç olmasa da, zaten katılır; sürüye nasıl katılması sağlanır ve sürü davranışları nasıl yönlendirilir bilgisi, ne yazık ki toplum sınıflara bölündükten ve yönetici bir sınıf oluştuktan sonra hep muktedirlerin işine yaramış, insanı, toplumu kendi çıkarları için yönetmelerinde, yönlendirmelerinde çok etkili bir araç haline gelmiştir.

Günümüzdeki iletişim teknolojileri, sosyal medya çılgınlığı, sanallaşma ve dijitalleşme; sürü oluşturmayı ve sürüyü yönlendirmeyi çok kolaylaştırdı.

Her türlü otorite her geçen gün bu kolaylıktan daha fazla yararlanmaktadır. Sürünün evrimsel mirasçıları olan insanlar, toplumlar da neredeyse gönüllü olarak bu işin bir parçası olmaktadır.

‘Ben’ ve ‘Sürü’ çatışmasında şimdiye kadar sürü, yani sürüyü yönlendirenler baskınken günümüzde bu baskınlık daha kolay,  daha yoğun ve daha olumsuz sonuçlar doğuran bir hale gelmektedir.

Sonuçlar dediğimde anlatmama gereksinim yok, siz ne dediğimi anlıyorsunuz.

 ‘Ben’ ve ‘Sürü’, onu biraz daha ilerletelim, ‘Ben’ ve ‘Toplum’ çelişkisi ortadan kaldırılamaz. İnsan sürü olmadan, toplum olmadan yaşayamaz.

Edebiyat, sanat, felsefe, eğitim ve bilim bu çelişkiyi ortadan kaldırmasa, gerilimi yok etmese de dengeyi sağlayabilir, insanın bir yandan ‘Ben’ini yaşamasına imkan sağlarken bir yandan da toplumun mutlu bir parçası olmasını mümkün kılabilir. Bu dengenin sağlandığı insanlardan oluşmuş ve bilimi insan yararına kullanan toplumları da başka ‘Ben’ler kendi çıkarına göre yönlendiremez.

Buraya kadar okuma sabrı gösterdiniz ve hala doğru düzgün bir şey anlamadıysanız, dertlenmeyin, sorun siz de değil.

Ben de anlatmak istediklerimi ne kadar satırlara dökebildim, bilemiyorum.

Kafamıza minik bir soru işareti takılabildiyse; sizin okuyarak, benim yazarak harcadığımız emeklere, sizi bilmem ama ben değdi kabul ediyorum.