Dil, en basit tanımıyla bir iletişim aracıdır. Geniş tanımıyla ise; bir toplumu oluşturan kişilerin duygu ve düşüncelerinin, o toplumda ses ve anlam bakımından ortak ögeler ve kurallardan yararlanarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü ve gelişmiş bir iletişim sistemidir. İnsanların yaşadığı coğrafyanın özelliklerine göre; jest, mimik veya el kol hareketleri kullanarak birbirleriyle iletişim kurmaya çalışması ve sesleri taklit etmeye başlamalarıyla dilin temelleri atılmıştır. Canlı bir organizmaya benzetebileceğimiz diller, gelişerek bugüne gelmiş ve gelişmeye devam ederek yarınlara ulaşacak. Fakat dil, konuşan olduğu sürece varlığını sürdürebilir.

Birleşmiş Milletler verilerine göre; dünya çapında 7 binden fazla dil konuşuluyor ve bu dillerin %40'ı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Peki bizim dilimiz için de bir tehlike mevcut mu? Dikkat ederseniz son yıllarda dükkan, mağaza, kafe, iş yeri gibi hemen her yerde Türkçe tabela görmek gittikçe zorlaşır hale geldi. Ülkeye gelen sığınmacılar ve turistlerle birlikte onlara hitap eden tabelalar da çoğaldı. Bunun yanı sıra, konuşma dilimize her geçen gün yeni yabancı kelimeler giriyor. Diller arasında böyle alışverişler doğal olsa da mevcut durum biraz iç karartıcı. Yabancı dizi ve filmlerin etkisiyle olsa gerek, özellikle gençlerde İngilizce kelimeleri Türkçe konuşma içerisine yedirerek konuşmak gibi garip bir moda oluştu. Aynı zamanda sosyal medya dili diye bir şey ortaya çıktı ve özellikle milenyum sonrası doğanlar arasında hızla yayılıyor. Kısa mesajlarda ünlü harflere ihtiyaç duyulmamasıyla başlayan bu internet dili, pek çok kısaltma ve yabancı sözcüğün yazışmalara dahil olması ile rahatsız edici bir hal aldı. Bro, bug, cringe, çar, ex olmak, ghosting, gashlighting, love bombing, skill, stalk, team olmak, lol, afk, sista, boomer, flex... Özellikle gençler ve çocuklarla konuşurken bu ve benzeri birçok kelime duyuyorsunuzdur.

Sosyal medya ile hızlıca yayılan bu dil bozulması; iletişimi sığ ve yoksul bir hale getirerek, kendini ifade etme yeteneğinin kaybedilmesine neden oluyor. Dil yoksullaşınca insan ilişkileri de yoksullaşıyor. Dikkatinizi genç nesillere verirseniz, yüz yüze konuşurken doğru kelimeleri bulup kullanmakta zorlandıklarını göreceksiniz. Hızlı iletişim için kullanılan internet dili, gündelik hayata yansıyınca iletişim sorunlarını da beraberinde getiriyor. Nasıl ki yabancı bir dili konuşmadıkça bir süre sonra unutabiliyorsak, bu durum kendi dilimiz için de geçerli. Özellikle gençlerin kullandığı sosyal medya dili; duygu ve düşüncelerini anlatmak için emoji, İngilizce kısaltılmış kelimeler kullanmaları, Türkçeyi etkin bir şekilde konuşabilme yetilerinin kısıtlanmasına neden oluyor. Kendi aralarında basit ve hızlı bir iletişim kurabiliyor olmaları ve bunu belki de havalı bulmaları, ortaya çıkan/çıkabilecek sorunları görmelerine engel oluyor. Dilin sınırlarını eksilterek aslında hayatımızın sınırlarını da daraltıyoruz. Bunun ne yazık ki farkında değiller.

Tabii ki yabancı dillerden sözcükler dilimize girebilir. Tarihin her döneminde diller birbirinden etkilenmiştir. Gayet doğal olan bu durum kanser hücresi gibi de çoğalmamalı. Bu kelimeleri kullanmayın demekle olmaz tabii. Bunların yerine alternatif seçenekler koymak ve Türkçe kullanımını teşvik etmek gerek. Dilimizi korumak, geliştirmek için; çocukların ve gençlerin dünyaya sanat ve edebiyat penceresinden bakmayı öğrenmelerini sağlamalıyız. Benim öngördüğüm tek çözüm okumaktan geçiyor. Çünkü edebiyat, dili güzel kullanmanın ve öğrenmenin en etkili yoludur. Dil ne kadar etkili kullanılırsa, iletişim de o derece etkili bir hale bürünür.

Son olarak; çok cringesiniz gençler ama sizin için yazımı havalı bir son ile bitireyim 'everything written above is product of mine.'