Sosyal medya; ifade özgürlüğü, engelsiz ve sınırsız paylaşım vadederken kitlesel nefreti körükleme noktasına evrilmiş bir durumda. Kimilerine göre çağımızın sürüleştirme ve hizaya getirme aygıtı olarak adlandırılan sosyal medya, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Günümüz insanı artık her an internete bağlı olarak yaşıyor. Gündelik hayatı da bağlı olduğu internet üzerinden şekilleniyor. Sürekli olarak, anlık gaf veya hatalara dayalı sansasyonlar üreten sosyal medya; insanların topluluk halinde birbirlerini eleştirmesi ve kötülemesi yönünde bir gelişim gösteriyor. Bireyin kitleselleşmesi ve kitlenin de bireyselleşmesine neden olan sosyal medya, sınırsız iletişim sunarken aynı zamanda iletişim kopukluklarına sebep oluyor.
Sosyal medya bireyleri kitle söylemine dahil edip, daha sonra üzerine düşünmeye bile fırsat vermeden kolay hüküm verir hale getirdi. Kitlelerin olan bitene dair bir anlam çıkarma çabası da gitgide azalıyor. Sosyal medya, değişim için insanların güçlerini bir araya getirmeye olanak sağlaması gerekirken; asıl amacından uzaklaşıp insanların dinlenilmeden, deliller ortaya konulmadan, kendilerini savunamadan yargılanabildiği bir yere dönüştü. Hakaret ve hedef gösterme o kadar popüler hale geldi ki bir kültür haline geldi. İnsanlar günlük hayatta söyleyemedikleri şeyleri, erişemeyecekleri insanlara bile söylemeye başladılar.
Araştırmadan ve detayına inmeden, direkt olarak konulara dahil oluyor ve çok hızlı bir şekilde unutuyoruz. İnsanların açığını arayıp mutlu olmaya çalışanların, yalnızca başlığa ya da minik bir açıklamaya bakıp detaya inmeden yorum yapmaları, artık o kadar doğal bir hale geldi ki; herkesin günlük rutini neredeyse böyle bir hal aldı. İnsanlar 'herkes konuşuyor, ben de bir şeyler söyleyeyim' mantığıyla özgürleştiğini sanarken, zincirin bir halkası olduğunu ve sürüleştiğini farkedemez hale geldi. Bu durum olumsuz yorumların dozunun kaçması, siber zorbalığa varan şiddet dili, toplumsal hafızanın da geçici bir konuma evrilmesiyle birlikte bir kültür haline ulaştı.
Sosyal medya neredeyse herkes için vazgeçilmez bir araç. Özellikle 2000 yılı sonrasında doğan insanların hayatlarının her noktasına nüfuz etmiş durumda. İnsan ilişkileri sosyal medya hesapları üzerinden şekillenmeye başladı. Öyle ki, dışarda insanlar birbirleriyle sağlıklı bir şekilde iletişim kuramıyor. İlişkiler ekle, beğen, takip et şeklinde; yüksek hızda ve sanal şekilde geliştiği için genellikle sağlıklı olmuyor. Birbirini hiç görmeden başlayan ilişkiler, çok kısa sürede sosyal medya hesabından takipleşilerek kazanılan arkadaşlıklar kurulabiliyor. Böyle olunca da benzer hızda yok olmaları şaşırtıcı değil. Seçenekler o kadar fazla ve bu durum o kadar normalleşmiş ki, insanlar arası iletişim laçka, samimiyetten yoksun bir hal almış durumda.
Aynı şekilde sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar, hayatımızın neredeyse tamamının sanal bir hale bürünmesine yol açıyor. Düşüncelerimizi, eleştirilerimizi, siyasi görüşlerimizi, beğenilerimizi internet yoluyla dile getiriyor ve yanıbaşımızdaki gerçek dünyaya kayıtsız kalıyoruz. Söyleyeceğimiz ne varsa sosyal medya hesaplarından dile getiriyor, eleştirilerimizi oradan yapıyor, haksızlıklara karşı tepkimizi oradan gösteriyoruz. Güncel olaylara tepkimizi internetten yaptığımız paylaşımlarla gösteriyor, üzerimize düşeni yaptığımızı varsayıyoruz.
Tabi ki sosyal medya büyük bir güç, bu yadsınamaz. Bir çok olay, sosyal medyadan gelen tepkiler sonucu dikkate alınıp çözüme kavuşturuldu. Bu şekilde birçok örnek mevcut olsa da sosyal medya ve interneti doğru kullandığımızı düşünmüyorum. Öncelikle çok fazla vaktimizi internette geçiriyor, neredeyse kendimize ayirabildiğimiz tüm zamanı sanal aleme ayırıyoruz. Bu da bizleri görünüşte daha özgür kılan, fakat gerçekte daha fazla kısıtlayan bir durum. Ülkede yaşanılan durumlara, belki gücümüzün yetmediğini düşündüğümüz icin; belki de daha kolayımıza geldiği için sosyal medya hesaplarımızdan yorum yapıyor, tepkimizi gösteriyor ve geçiyoruz. Çok hızlı bir şekilde de unutuyor ve yeni bir sayfaya yöneliyoruz. İşte sosyal medyanın bizi kısıtlaması da tam olarak böyle oluyor. Önümüze çıkan her olay ve habere tepkimizi gösteriyor, görevimizi yapmış hissiyle hızlıca unutuyoruz. Hatta çoğu zaman cümle bile kurmuyor, görsel imgeler veya emojilerle iletişim kuruyoruz. Bu durum da hepimizi kısıtlıyor; iletişim kuramamamıza, hatta tektipleşmemize neden oluyor. Benzer şekilde sosyal medya hesapları özgür hissetmemize, kurallara tabi olmadığımızı düşünmemize de neden olduğu için kolaylıkla herkesi linç edebiliyor, bizi ilgilendirmiyor olsa bile herkese istediğimiz yorumu yapabiliyoruz. Yaptığımız yorumların nelere yol açabileceğini düşünmeden hareket ediyor, hemen her şeyi eleştiriyoruz. Çoğunlukla gençler arasında bir kültür haline gelen insanları linç etme hali, her yere yayılmış durumda. Karşımıza çıkan herkesi yaşam tarzından, giyim kuşamından, ilişkilerinden, siyasi görüşünden tutun da hemen hemen her şeyden dolayı ağır bir şekilde eleştirme hakkına sahipmişiz gibi hissediyoruz. Hemen her konuyla dalga geçen insanlar ve hemen her konuda mağduriyet yaratabilen insanlar haline geldik. Ve tüm bunlar internet üzerinden gerçekleşiyor. Gerçek hayatta iletişim kurma şansımız olmayan kişilere bile rahatlıkla ve keyif alarak saldırabiliyoruz.
Sonuç olarak, sosyal medya hayatımızın içine o kadar girmiş durumda ki; kendimizi özgürce ifade edebildiğimizi düşünürken, aslında belli kalıpların içine sıkışmış vaziyette iletişim kuramaz hale geldik. Aslında toplumsal bir güç haline gelebilecek sosyal medya; birbirimize hakaret ettiğimiz, hemen hemen her konuda çatışma halinde olduğumuz, bize faydadan fazla zarar veren bir yere dönüştü. Bu duruma özetle iletişim çağında iletişim kuramamak diyebiliriz.