Yıllardır kıl payı kaçırdığı Nobel edebiyat ödülünü Suriyeli şair Adonis bu kez alabilecek mi? *
İçimden bir ses ‘evet, olacak’ diyor..
Bu satırların yazılmasından belki de bir gün sonra büyük olasılıkla 13 Ekim günü sonuçlar açıklanacak..
Ne güzel olurdu hep kan ve gözyaşıyla anılan bu acılı toprakların bir kez olsun Nobel alan şairleri,
yazarlarıyla anılması...
Birkaç yıl önce bir festival vesilesiyle Özdemir İnce ile birlikte Mersin'e gelmişti Adonis olarak tanınan
Ali Ahmad Said Eşber..
Özdemir İnce’ye, o tarihlerde yeni gündeme gelmeye başlayan Orhan Pamuk’ un Nobel edebiyat
ödülünü alma olasılığı sorulmuştu ve verdiği yanıt tam da bu topraklara özgüydü:
Ne mi diyordu İnce; “Orhan Pamuk bugün AK parti politikalarını savunuyor, öyle birinin ödülü
alması halkın bir kısmını kızdırır.

Halkın bir kısmı kızacak ya da itiraf etmese de kendi ‘bozulacak’ diye ülkesinin sanatçısına Nobel'i çok
gören bir anlayış...
Yorumu bile gereksiz bu sözler, ancak sahibini yaralar..
**
Adonis’ e dönecek olursak..
Ali Ahmet Sait Eşber 1930 yılında Suriye'de Tartus ile Latakia arasında yer alan Kasabbin adlı bir köyde
doğdu..
Ülkesindeki baskı ve zulüm onu Lübnan'a göç etmeye mecbur etti.
Ülkesine nispetle daha özgür Lübnan’ da kendisine Adonis adını verdiler…
Burada bir süre dergi çıkardı, en güzel şiirlerini yazdı sonra lübnan’ ı da sarınca ateş Ortadoğu’ yu,
doğduğu, yaşadığı toprakları terk edip Paris'e yerleşti..
Maziyi anlatırken sanki bugünleri ve Nobel’i görmüş gibi şöyle diyordu bir şiirinde; bir köyde doğmuşum ben,
dar ve kapalı bir girdap gibi,
hiç çıkmazmışım oradan,
Oysa kıyılara değil okyanusadır benim sevdam...

Adonis, güzel yakışıklı erkek olarak da simgelenen ve Yunan mitolojisinin yarattığı bir kahramanın
adı...
Efsaneye göre Suriye kralının kızı Myrrha, Afrodit’e yeterli derecede tapınmadığı için Tanrılar
tarafından cezalandırılır..
Afrodit’ in reva gördüğü ceza; kızın önüne geçemediği ve kendini dizginleyemediği bir arzuyla
babasına aşık olmasını sağlamaktır.
Böylece Myrrha babası ile 7 gün 7 gece beraber olur. (bazı mitolojik kaynaklarda bunun 40 gün 40
gece olarak gerçekleştiği de söylenir)

Baba son gece birlikte olduğu varlığın kızı olduğunu öğrenir, tek çare olarak öldürmek ister. Ancak
Tanrılar bu kez Afrodit’e inat kızı acırlar, öldürmektense Mersin ağacına dönüştürürler…
Ağacın gövdesinden 9 ay sonra ölümlülerin en güzeli Adonis dünyaya gelecek ve Afrodit görür görmez
ona âşık olacaktır. Vurulduğu Adonis’ i saklasın diye Persephone'ye verir, gelin görün ki Persephone
de delikanlıya vurulmuştur, geri vermek istemez…
İki tanrıça arasında kavga çıkınca Zeus araya girer, kendince adil bir çözüm de bulur:
Adonis, 4 ay Afrodit, 4 ay Persephone ile birlikte olacak kalan 4 ayda da dilediği şekilde yaşayacaktır…
Ancak, Afrodit Adonis’ in başını öyle döndürür ki yılın tümünü tapmaya başladığı Tanrıça’ nın yanında
geçirmeye kalkar.
Oysa Afrodit’ in başında kadim belalısı Savaş tanrısı Ares vardır..
Afrodit'in Adonis'ten fırsat bulup kendisine yüz vermediğini gören Ares, Adonis ‘in üzerine yaban
domuzunu salar. Domuz ölümlü Adonis’i parçalar, Adonis’ in kanının aktığı yerde kırmızı güller biter…
Deli gibi sevdiği varlığının başına yetişen Afrodit’ in göğsündeki beyaz güller de Adonis'in kanıyla artık
kırmızı rengini almıştır..
İşte adını bu Ortadoğu- Yunan harmanı efsaneden alan Suriyeli Adonis’ in öyküsü…
Dilerim Nobel ödülünü alır Ali Ahmed Said Eşber…
Eski Yunan' dan günümüze kin ve nefretin, kıskançlıkların, ayak oyunlarının, gözyaşının egemen
olduğu kadim topraklarda bu kez kırmızı güller beyaza döner…
Ne diyordu ‘Bu benim adımdır’ şiirinde Ali Ahmed said?:
“Yön yaramdır benim,
Heceliyorum, bir yıldızı heceliyorum,
resmini çiziyorum,
Kaçaktır yurdumda, yurdumu heceliyorum,
onun çizdiği yıldızı,
yanık günlerinin ayak izlerinde,
ey sözün külü, gecende bir çocuğu daha var mı tarihimin…”

*1930 doğumlu Ali Ahmad Said Eşber Arap edebiyatının yaşayan en önemli efsane ismi olarak kabul
ediliyor…
Nobel Edebiyat Ödülü için sürekli aday olan Adonis'den beri düzenli olarak ödüle aday
gösteriliyor. Bu makalenin kaleme alındığı 2005’ te ödüle en yakın isim olmasına karşın, ipi yaşıtı
İngiliz oyun yazarı Harold Pinter göüğüsledi 2011'de Almanya'nın en büyük ödülü olan Goethe
Ödülü'nü kazandıktan sonra bir kez daha Nobel Ödülü'ne layık görülen favorilerden biriydi ancak ödül
o yıl da İsveçli şair Tomas Tranströmer'e verildi…
Bu makalenin kaleme alındığı tarihten bir yıl sonra Orhan Pamuk 2006 Nobel Edebiyat ödülünü
alacak ve birileri kıskançlığından çatlayacaktı…