Öğretmenimiz bizi sokakta görmesin diye köşe bucak kaçardık… Yok, bizi döver diye değil, ödevimizi yapmamışsak eğer onun çekincesinden…
Haa, babalarımız bizi okula götürdüğünde “Eti senin, kemiği benim,” tarzıyla istekte de bulunurlardı öğretmenlerimizden… Bu talep de yine başarılı olmamızın sağlanması içindi…
Köy Enstitüleri kapatıldı önce, sonra öğretmen okulları ve ardından da öğretmen liseleri. Geldik Eğitim Fakültelerine…
Liseden sonra beş yıl eğitim-öğretim alacaksın, ardından sınava gireceksin (KPSS) sonra da yıllarca bekleyeceksin… Neyi mi? Öğretmen olarak atanmayı tabii ki. Köy okullarımız kapatıldı, köyler mahalle yapıldı, kentlere göç teşvik edildi, kent okullarında öğrenci yoğunluğu arttı, bu arada deprem-yenilenme vb. adlarla okul binaları yıkıldı, Birkaç ayda saraylar, köşkler yapılırken, yıllar süren okul yapımları doğal olarak kızdırdı…
Özel Eğitim ve öğretim kurumları teşvik edildi, yaygınlaştırıldı. Veli müşteri, öğrenci nimet ve öğretmen bakıcı yapıldı. “Benim paramla maaş alıyorsun, “diye öğretmene parmak sallayan veli ve o velinin, öğretmene bıçakla saldıran çocuğu olağan olaylardan oldu.
Paralı veli, asgari ücretin altında çalışan “Mahkûm” öğretmen, en kısa yoldan en çok parayı nasıl kazanırım diyen öğrenci profilleri yaygınlaştı…
“Öğretmeni şikâyet hatları” kuruldu.
Öğretmen, öğretmeye, rehberlik yapmaya, eğitmeye yönelemedi… Liseli öğrencinin çarpım tablosunu bilmemesi doğallaştı… Türkiye’nin başkentini, omurilik soğanının vücudumuzda nerede olduğunu bilemeyen üniversite mezunları çoğalırken, bu durum olağanlaştı…
Böyle bir ortamda öğretmenlerin katledilmeleri de sıradanlaştı… Ne kadar ACI! Ne kadar ÜRKÜTÜCÜ! Ne kadar İNSANLIK DIŞI!
Bu cinayetlerin hangi milletten, hangi soydan ya da hangi dine sahiplerden yapılmış olmasının hiç mi hiç önemi yoktur! Her milletten, her dinden, her soydan birileri, genç-yaşlı, kadın-erkek vb. yapabilir! Sorun; bu cinayetlerin işlenebilecekleri ortamın ne yazık ki yaratılmış olmasındandır!
Cezalarla, yaptırımlarla asla ve asla çözülemeyecek olan bu sorunları ancak ve ancak, aklı ve bilimi rehber edinen bir eğitim-öğretim programı uygulayarak yok edebiliriz!
**
“Ana başta Taç imiş/Her derde ilaç imiş.”
“Cennet anaların ayakları altındadır.”
“Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.”
Çoğaltabiliriz…
Bu yıl anneler gününü Siyonist İsrail’in kalleşçe, haince öldürdüğü Filistinli annelere ayırdık. Vatanlarını savunmak için canlarını feda eden Filistinli annelere belki de son görevimizdir.
7/Ekim’den beridir Siyonist İsrail’in yaptıkları SOYKIRIM değil de nedir?
Siviller katlediliyor, hastaneler yerle bir ediliyor, yiyecek yardımlarını almak üzere toplananlara bomba yağdırılıyor, öldürülen kadınlar ve çocukların sayısı kırk bini aşarken SOYKIRIM olmuyor mu?
Sevgili Filistinli anneler, size söz; her yere düşen Filistin bayrağını kaldıracak ve o bayrağı ülkenin burçlarını dikecek biri mutlaka olacaktır!
Anneler gününüz, gerçek anlamda, Filistin’in bağımsızlığına giden yolda kutlu ve mutlu olmaktadır!