İnsan haklarına atıf ilk hangi felsefik ekol tarafından yapılmıştır?
Antik Yunan’da toplum, vatandaş kabul edilenler ve köle sayılanlar diye ikili bir tasnife tabi tutulmuştu. Bu insan onurunu zedeleyici yaklaşıma ilk karşı çıkanlar Sofistler olarak adlandırılan felsefik akımın temsilcisi olan düşünürler oldular. Bu aynı zamanda bireysel hak ve özgürlükler alanındaki ilk tarihsel çıkış oldu. Sofistler, ‘insanı her şeyin ölçüsü’ olarak ele alarak, bu görüşü bir temellendirmeye kavuşturdular. Sofistlerden sonra ortaya çıkan Stoacılık akımıysa; insan hakları kavramını düşüncelerinin merkezi bir bileşeni haline getirip; teorik ve pratikten oluşan bir literatür oluşturdular. Stoacılığın kurucusu olan Zenon’dan tutun da son dönem temsilcileri olan Gaius Musoinus Rufus, Epiktetos, Seneca ve Marcus Aureilus’a kadar hemen hemen hepsi eserlerinde sık sık insanlığın bir aile olduğuna dair vurgulara yer verdiler. (Stoacılığı diğer felsefik akımlardan ayıran en önemli özellik; söylem ve eylem birlikteliğinden oluşmasıdır.)
Modern anlamda insan haklarına önemli katkılar sunan ilk düşünür kimdir?
Yakın tarihte insan haklarını tekrar insanlığın gündemine sokan düşünür, John Locke’dur.(1632-1704) Locke, insan haklarını 4 kategoriye ayırır; yaşam, hürriyet, mülkiyet ve isyan.(Direnme). Locke’a göre bu hakların uygulanması ve korunması hem yasalar hem de kurumlar sayesinde olur. Devlet, bu hak ve özgürlüklere müdahele etmeyip; koruma yükümlülüğünü taşımaktadır. Eğer devlet eliyle kısıtlayıcı bir müdahale yapılacak olursa halk isyan(direnme) hakkını kullanacaktır. Locke’un bu hakları korumaya karşı geliştirdiği ikinci argümansa kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanmasıdır. Buna göre yasama ve yürütme(günümüzde buna yargı da eklendi) farklı erklerin elinde toplanırsa bireysel hak ve özgürlükleri kısıtlamayan daha dengeli bir siyasi iktidar biçimi ortaya çıkmış olur. Locke’un yaklaşık 350 sene önce önerdiği bu koruyucu iki mekanizmanın, devletçe göz ardı edilmesi sebebiyle günümüz Türkiye’sinde ciddi insan hakları ihlallerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sadece bu durum tespiti bile, Locke’un sahip olduğu dehanın farkına varmaya yeter. Liberal bir dünya görüşüne sahip olan Locke, kendinden sonra gelen birçok düşünürü etkilemiş çok önemli bir filozof ve ateşli bir insan hakları savunucusudur.
İnsan haklarının ‘üç nesil’ olarak ele alınması nedir?
İlk olarak 1979 yılında Çek hukukçu Karel Vasak tarafından yapılan bu tasnif, Strasburg’daki İnsan Hakları Enstitüsü’nde önerilmiştir. Vasak, bu kategorize edici kavramı ise ilk olarak 1977 yılında kullanmıştır. Bu yaklaşımın üç anahtar kelimesi, özgürlük, eşitlik ve kardeşliktir. Karel Vasak’ın tezleri önce Avrupa hukukunda yerleşik bir kabul aldı daha sonrasında ise dünyada.
Birinci nesil haklar: ‘Mavi haklar’ olarak ta bilinen bu haklar, esasen özgürlük ve siyasal yaşama katılımla ilgilidir. Birinci kuşak haklar bireyi iktidara ve devlete karşı korumaktadır. Burada iktidar ve devletin pasif bir durumda kalıp; bu haklara dokunmamasıyla birlikte, bu haklara yönelecek herhangi bir dışsal müdahaleyi de devletin önleme görevi olduğunu savunmaktadır. Başlıca birinci kuşak haklar şunlardır:
Yaşam hakkı, düşünce ve düşünceyi özgürce ifade etme hakkı, mülkiyet hakkı, konut dokunulmazlığı hakkı, adil yargılanma hakkı, inanç ve ibadet özgürlüğü hakkı, eşitlik hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, dilekçe hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı vb. Günümüz Türkiye’sinde maalesef saydığım bu devletçe dokunulamaz hakların hemen hemen hepsine, bir hukuki gerekçe uydurularak rahatça dokunulmaktadır.
İkinci nesil haklar: Bu haklara ‘kırmızı haklar’ da denir. Devlet’e bu haklara saygı gösterme, yerine getirilmesini teşvik etme ve bunları sağlama görevlerini yüklemektedir. Eşitlik kavramıyla ilişkili haklardır. Daha çok 2. Dünya savaşından sonra devletler tarafından kabul gören hak grubudur. Ekonomik, sosyal ve kültürel niteliklere sahiptir. Başlıca ikinci nesil insan hakları şunlardır: Adil ve eşit şekilde istihdam edilme hakkı, yiyecek, barınma hakkı ve sağlık bakımı hakkı, ücretsiz eğitim hakkı, sosyal güvenlik ve işsizlik yardımları da bu hak grubunun içindedir. Maalesef mevcut iktidar ve devlet bu hak grubunda da çok kötü bir performans sergilemektedir.
Üçüncü kuşak haklar: ‘Yeşil haklar’ olarak ta tarif edilen hak grubudur. Kolektif ve dayanışma hakları olarak ta kabul edilen bu üçüncü kuşak haklar şunlardır:
Grup ve kolektif haklar, kendi kaderini tayin hakkı, sağlıklı bir çevre hakkı, doğal kaynaklara erişim hakkı, nesiller arası eşitlik ve sürdürülebilirlik hakları vb.
Yine bu hak grubunda da millete gözle görünür mağduriyetler yaşatılmaktadır.
Bu üçlü tasnife dördüncü bir hak grubu da eklenmek üzeredir. Fakat buna dair net bir kavramsal çerçeve daha oluşmamıştır.
Kaygan zemin teorisi nedir?
Devlet ve iktidarın bazı hak ve özgürlükleri kısıtlaması, diğer daha başka hak ve özgürlükleri yasaklama hakkını kendinde görebileceğine dair teoridir. Devletin ve iktidarın bu tür müdahalelerine temkinli yaklaşmak gerektiğini savunmaktadır. Son yıllarda Türkiye de gerçekleşen Hukuki ve Ahlaki Paternalist(otoriter) müdahaleler, maalesef bu teoriye çok uygun bir şekilde cereyan etmektedir.
İnsan haklarının başlıca temel tarihi belgeleri nelerdir?
1-Medine Sözleşmesi(622-624) ve Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi(632)(Birçok otoriteye göre insan haklarına dair ilk tarihi vesikalardır.)
2-Magna Carta(1215)
3-İngiliz Yurttaş Beyannamesi Haklar Sözleşmesi(1689)
4-Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve İnsan ve Yurttaş Hakları bildirgesi ve bunlara ek olarak Virginia Haklar Bildirgesi(1776)
5-Fransız İhtilali Temel Yurttaşlık Bildirgesi(1879)
6-İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi(1948)
7-İkiz Sözleşmeler, 1966’da imzaya açılan bu sözleşme ancak 1976 yılında 145 ülkenin imza vermesiyle yürürlüğe girmiştir.