Neyin?

                Öğrenmenin elbette

                Hele de teknolojinin, iletişimin, bilişim dünyasının ve aslında bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay (!) olduğu bir süreçte…

                Peki, bu sanal dünyadaki her yazılan, seslendirilen, açıklanmaya çalışılan (!) doğru mu? Ya da gerçeğe ne kadar yakın?

                Soruyu şöyle de sorabiliriz; Yazılı kaynakların bile tartışmaya açık, sorgulanır olduğu bu ortamda sanal dünyadaki yazılanların gerçeği yansıttığını söylemek ne kadar mümkün?

                Peki ne yapmalı?

                Nasıl ki tarih, tarihçilerin yazdıklarıyla ve hatta gerçek araştırmacı tarihçilerin yazdıklarıyla, aktardıklarıyla öğrenilebiliyorsa, yaşamın tüm alanlarındaki gerçekler de alanlarında, uzmanlarının aktardıklarıyla öğrenilir!

                Geçmişte, ANSİKLOPEDİLER vardı, sözlükler (Tıp. Hukuk, eğitim vb. alanlarda) başvuru kitapları (Sağlık vb. alanlarda) vardı…

                Şimdi DÜNYA AVUÇLARIMIZDA… Dolayısıyla da bütün ansiklopediler, başvuru kitapları, sözlükler…

 Tutabilme becerisi kazanmış bebeklerden başlıyor telefon hastalığı…

                Bilgi sınırsız ve sonsuz… Koşullara uygun, değişim ve gelişimlere paralel, gereksinimlere yanıt verecek biçimde olmak üzere sınırsız…

                Hani, “Teori, pratikten doğar,” diyoruz ya, yaşananlardan yapılan çıkarımlarla elde edilen veriler, denemelerle bilgiye ulaşmamızı sağlamakta…

                Haa, ayrıca öğrenmenin sonunun olmadığını da biliyoruz değil mi? Her değişim, her gelişim ya da her geriye dönüş yeniden ve yine bilgiler doğurmakta ve yeni planlar programlar, tanımlamalar sunmakta insanlığa…

                Neden sıraladık bu satırları?

                Araştırmanın, incelemenin, soruşturmanın her zaman ve her durumda olduğu ve olacağı, olması gerektiği için,

                Hiçbir zaman hiçbir durumda tek sonuç olmayacağını bilmemiz gerektiği için,

                Önce öğrenmek, sonra öğretmek ve öğrenmeye devam etmek gerektiği bilincine sahip olmak için,

                Özellikle sanal dünyadaki bilgilere-belgelere (!) hemen kapılmamak, uzman kaynaklarından araştırarak gerçek bilgilere ulaşmak için,

                Samimiyetin, içtenliğin ifadesi olan gerçeklerle yüzleşmeye açık olduğumuzu adeta ispatlamak için…

                Örnek çok. Tek örnekle yetineceğim;

                Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Ermeni soykırımı yaptığı iddialarına karşılık;

1)      Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararıyla, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Ermeni soykırımı yapılmadığını, “Ermeni soykırımı yapılmamıştır,” demenin suç olmadığını birçok dilde yayınlanan belgelerle dolu kitaplarla olmak üzere açıklamış olması, (Bir soykırım yapılmışsa, o ülkenin mahkemelerinde bu konuda dava açılmış olması gerektiği…)

2)      AİHM kararının verildiği süreçte Fransız tarihçilerinin ortak bildiri ile böyle bir soykırım yapılmadığını, tarihi insanlığın yaşadığını ve tarihçilerin yazdığını,

3)      İddiaların tamamen siyasi karakter taşıdığını ilk Ermenistan Başbakanı Ovannes Kaçaznuni’nin Taşnak Partisi’nin ilk toplantısında “İntiharı öneriyorum…Denizden denize Ermenistan hayaliyle aldatıldık…” dediğini,

4)      Bırakın Ermenistan ilk Başbakanı Kaçaznuni’yi, şimdiki Paşinyan’ın, “Büyük Ermenistan hayallerini bırakalım,” dediğini…

5)      Emperyalistlerin, temcit pilavını sıklıkla kullandıklarını hep aklımızda tutalım!

Ya da en kısa ve öz biçimiyle olmak üzere;

BÜYÜK FOTOĞRAFA BAKALIM… Ufak ufak dolaşmaktan tatmin olmayı bırakalım…

Bilgi dünyası uçsuz bucaksızlığına devam ediyor…

Adım adım ve ancak doğru bilgilenmelerle yürüyelim…