Yakın zamanda ikinci sezonu yayınlanan dizi, tekrar tüm dünyada en çok seyredilen yapımlar arasına girdi. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de çeşitli tanıtımları yapılan dizinin, oldukça başarılı bir iş haline geldiğini söyleyebiliriz. Pr çalışması amacıyla, İstanbul metrosunda pembe kıyafetlerle dolaşan kişiler bile gördük. Hatta içlerinden birinin metroya binememesi de alay konusu oldu. Ee burası Türkiye, bir bakmışsın oyundan elenmişsin. Hepimiz biliyoruz ki burada hayatta kalmak, dizi ve filmlere göre daha zor!

Dizinin ikinci sezonu da ilk sezon olduğu gibi, oldukça sürükleyici ve izlenilebilir bana göre.  İkinci sezonda da takımlar, her oyun sonrası devam ya da tamam şeklinde bir oylama yapıyorlar. Fakat ilk sezondan farklı olarak, herkes verdiği oyu x ve o şeklinde sembollerle giysilerinde taşıyorlar. Yani kimin ne oy verdiğini her an görebiliyoruz. Oyunlar her ne kadar zor ve ölümcül olsa da ve sonucunda insanlar hayatını da yitirse, her seferinde oyunlara devam etme kararı alıyor çoğunluk. Bir yerden tanıdık geldi mi? Diziyi seyrederken ülkemizde yaptığımız seçimleri düşündüm. Dizide devam kararı verenleri aksi yönde oy kullanmaları için ikna etmeye çalışan ve her seferinde hüsrana uğrayan kişilerin psikolojisini, eminim ki bizden daha iyi anlayan yoktur. Hatta bizim psikolojimiz muhtemelen daha kötüdür. Çünkü biz neredeyse 25 yıldır benzer bir oylama içerisindeyiz. Her seferinde mevcut sistemin devam etmemesi yönünde oy kullandık ama her seçimi de kaybettik. Çoğunlukla da kıl payı. Sonuç her seferinde bir öncekine göre daha zor ve acımasız bir dönem olarak çıktı karşımıza. İşin komik tarafı ise hiçbir seçimde yönetenleri seçen taraf olmamamıza rağmen, her şeyin suçlusu da biz olduk!

Dizide nasıl ki bir oyla devam kararı çıktıysa, bizde de benzer bir durumda yönetim şekli değişti. Ülke olağanüstü hal ile yönetilirken seçime giden fırsatçılar, nüfusun neredeyse yarısının istememesine rağmen parlamenter sistemden ucube bir tek adam sistemine geçtiler. Halbuki ülkenin yönetim şekli değişirken, en az %70'lik bir oran olmalıydı ki "Atı alan Üsküdar'ı geçti." gibi bir süreçle sistem değişmesin. Fakat bizde ne demokrasi ne de demokrasi bilinci olmadığı için;  +1 oy alanlar, her şeyi yapabilirim mantığıyla hareket edebiliyor. Ne yazık ki bu durum, halkın çoğunluğu tarafından da kabul görüyor. Seni istemeyen %49'un önemi yok! Hal böyleyken pazardan mal kaçırır gibi, parlamenter sistemden ucube bir tek adam sistemine geçtik. Padişahlarda bile olmayan yetkileri Cumhurbaşkanına verdik ve buna "milli irade" dedik. O günden beri de ülkede olan biten her şey için, bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak sözlere bakıyoruz. Çünkü herhangi bir konuda bağımsız karar alabilecek bir mekanizma söz konusu değil.

Konuya Squid Game'den başlamışken, yaşadığımız coğrafyada hayatta kalma ihtimalinin daha düşük olduğunu da belirtmek gerek. Misal bizde kırmızı ışıkta geçenler dizideki gibi oyunu kaybetmiyor. Tam tersi yeşil ışıkta geçenler kaybediyor! Cumhurbaşkanının, yabancı bir devlet başkanının ya da bir kurum başkanın oğlu birine çarpıp ölümüne neden olabiliyor. R.T.E, Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlu ya da Kızılay başkanının kızı gibi. Kırmızı ışıkta geçmek ya da birini öldürmek bizde suç olmayabiliyor. Yeter ki yüksek yerlerde alçak tanıdıklarınız olsun! O yüzden Squid Game evreninde hayatta kalmak, bizim için çok da zor olmazdı. Neticede her gün bir oyun oynayıp sonraki tura geçiyorsun. Hem de çocuk oyunu! Üstüne bir de milyarlarca lira kazanma ihtimali var. Burada ise para filan yok! Ülkenin yarısı açlık sınırının altında hayat mücadelesi veriyor. Sokakta insanlar bıçaklanıyor, kadınlara tecavüz edilip öldürülüyor. Hastanelerde çocuklar para için işkence edilerek öldürülüyor. Kaçırılan, tecavüze uğrayan çocukların, kadınların haddi hesabı yok. "Bir kereden bir şey olmaz.", "O saatte orada ne işi vardı." deniliyor. Suçluya değil, suça maruz kalana laf ediliyor. "Tecavüze uğrayan doğursun devlet bakar." deniliyor. Her gün bir yerlerden şiddet, ölüm, tecavüz haberleri geliyor. Kimsenin umrunda olmuyor. Suçlular ya hiç ceza almıyor ya da bir iki yıl yatıp çıkıyor. Maden kazası, doğal afet oluyor, yüzlerce kişi ölüyor. Ölen kişilerin yakınları tekmeleniyor. Deprem oluyor, binlerce kişi ölüyor ya da evsiz kalıyor. Kızılay denen kurum vatandaşa çadır satmaya kalkıyor. Buna benzer daha onlarca, yüzlerce iç karartıcı örnek sayabilirim.

O yüzden Squid Game, bak işine kardeşim. Türkiye'de hayatta kalabilmektir asıl mesele! İşin acı tarafı da bunca şeye rağmen, hala bu kişilerin bizi yönetmesini isteyen milyonların olması. Artık  bu oyunu oynamayalım diyoruz ama bir türlü çoğunluk da olamıyoruz. Üstüne üstlük para falan da verenimiz yok, yeter ki elimizdekileri almasınlar diyoruz!