21. yüzyıl modern dünyasında farklı kimlik ve şekillere bürünerek hala devam eden bir kölelik ve köleci anlayış görüyoruz. Bu durumu klasik kölelikten farklı olarak hukuki statü ile ayırabiliriz. Günümüz köleleri kağıt üzerinde özgür bireyler olarak karşımıza çıkıyor. Rızaya dayalı bir sömürü de diyebiliriz. İnsanlar asgari ihtiyaçlarla sınırlanmış, keyiflerinden ve tutkularından kopmuş ve durmak nedir bilmeden çalışan bir makineye dönüşmüşler.
Karl Marx'ın da damadı olan Paul Lafargue, Tembellik Hakkı adlı kitabının girişini şöyle yapar. 'Kapitalist uygarlığın egemen olduğu ulusların işçi sınıfları garip bir çılgınlığın pençesine düşmüş. Bu çılgınlık , talihsiz insanlığa iki yüzyıldır eziyet eden bireysel ve toplumsal sefaleti de peşinde sürüklüyor. Çalışma aşkıdır bu çılgınlık, bireyin soyu sopuyla birlikte canının çıkarılmasına dek varan, ölesiye çalışmak tutkusudur. Din adamları, iktisatçılar, ahlakçılar ise bu akıl tutulmasına tepki göstermek yerine çalışmayı kutsallaştırmışlardır.' Hemen hemen tüm dinlerde ve ekonomi sistemlerinde çalışma, emek kutsallaştırılır. Çünkü para sistemi zengin ve fakir ayrımı üzerine kuruludur. Yoksul insanlar olmasa ekonomiler de çöker. Bu durumu tarihte yaşamış en zengin insan olan Mali İmparatoru Mansa Musa üzerinden örneklendirebiliriz. Mansa Musa 1324 yılında Mekke'ye hac yolculuğuna çıkar. Yanında fakirlere dağıtmak üzere 80 devenin taşıdığı 18 tondan fazla altın alır. Mansa Musa, taşıdığı altınları yolda karşılaştığı herkese zekat ve sadaka olarak dağıtır. Mısır 'da o kadar çok altın dağıtır ki Kahire'de altın enflasyona uğrar ve senelerce eski değerini göremez. Bu örnekten anlayacağımız gibi tüm sistemler devamlılığını sürdürebilmek için yoksullara ihtiyaç duyar.
Paul Lafargue modern çağın çalışanlarına şöyle sitem eder. ' Çalışın, çalışın emekçiler, toplumsal serveti ve bireysel sefaletinizi büyütmek için. Çalışın, çalışın ki daha da yoksullaşınca çalışmak ve sefil olmak için daha çok sebebiniz olsun. İşte budur acımasız kanunu kapitalist üretimin.' ve şöyle devam eder,'İyi bir işçi tığla dakikada ancak beş ilmek atar, bazı döngüsel dokuma makineleri ise aynı sürede otuz bin ilmek atıyor. Yani makinenin çalıştığı her dakika işçinin yüz saatlik çalışmasına bedel ya da makinenin çalıştığı her dakika işçiye on günlük dinlenme süresi kazandırıyor. Dokuma sanayisi için geçerli olan bu durum, modern makinelerle yenilenmiş her sanayi kolu için de az çok geçerlidir. Ama biz ne görüyoruz? Makine kusursuzlaştıkça ve el emeğine sürekli artan bir hız ve kesinlikle üstünlük sağladıkça işçi de kendi dinlenme süresini o ölçüde uzatacağı yerde makineyle rekabete girişmek istercesine misliyle çabalıyor. Ah saçma ve ölümcül bir yarış bu!'
Günümüzde bir yandan aşırı çalışarak kendini heba eden, bir yandan da azla yetinerek güç bela yaşayıp giden emekçilerin karşısında kapitalist üretim; artık doğrudan sömürmek yerine, insanları tüketime bağımlı yaparak, onların iştahını kabartarak ve onlara yapay ihtiyaçlar yaratarak sömürüyor. Yaşadığımız çağa bakarsak ne çok ihtiyacımız olduğunu ve her geçen gün yeni ihtiyaçlarımızın ortaya çıktığını görüyoruz. Tüketim çılgınlığı artık önü alınamaz bir seviyede tüm dünyaya yayılmış durumda. Kendimize anlamsız ihtiyaçlar yaratarak, bunlar için ömrümüzü çalışarak geçiriyoruz.
Yunan ozan Antiparos, ' Değirmen taşını döndüren kollarınızı esirgeyin, ey değirmenci kadınlar, ve uyuyun huzurla! Horoz nafile ötsün gün doğdu diye ! Atalarımızın devrindeki gibi yaşayalım, ayaklık edelim ve tadını çıkaralım tanrıçanın sunduğu nimetlerin.' demiştir.
Tabi ki çalışmayı, emeği savunalım ama aynı şekilde tembelliği de. İnsan dediğin tembellik etmeli, hayatın keyfini çıkarmak için kendine zaman ayırmalı. Ayrıca ömrümüz çalışmayla geçiyor ve yine de refah içinde yaşayamıyorsak bunun adı emek değil, sömürüdür. Avrupa ülkeleri arasında en fazla çalışıp en az kazanan,en kalitesizi en pahalı tüketen ülkeyiz. Evet belki tek başımıza bu durumu değiştirecek gücümüz yok ve yarın sabah kalkıp yine tüm günümüzü çalışmayla geçireceğiz. Yaşamak, hayatta kalmaktan ibaret değildir. Tembellik hepimizin hakkı ve bu hakkı talep etmeliyiz. Her ne kadar köleleştirilmiş olsak da düşünceler özgürdür ve yayıldıkça güçlenir.