“Değişmeyen tek şey vardır DEĞİŞMEK!”
Çok mu yazdık ya da çok mu yazıyoruz?
Veya yazmak zorunda kalıyoruz diyelim…
Değişmek, canlı ya da cansız yeryüzündeki her varlık için geçerlidir. Tahta çürür, demir paslanır, taş parçalanır, bitki çürür, gül solar, cam kırılır, hayvanlar hastalanır ya da ölür, insanlar doğar, yaşar ve ölür…
Değişim her zaman ve her koşulda geçerlidir. Bu bir yanı…
Bir arkadaşımız çok iyi ya da çok kötü olabilir. Ancak bu, arkadaşımızın her zaman iyi ya da her zaman kötü olacağını göstermez. Zaman, koşullar, olanaklar, alınan eğitimler, kültürel kazanımlar vb…Bunlar arkadaşınızın değişebileceği gerçeklikleridir. Bu nedenledir ki, tarihi ve diyalektik materyalizmin temeli ilk satırlardaki gibidir!
Eğer değişim olmasaydı, kötüler hep kötü, iyiler de hep iyi kalsaydı dünya insanlığı nasıl olurdu acaba, düşünebiliyor musunuz?
Ya da devletler iyi ve kötü olarak kesin biçimde ayrılmış olsalardı ne olurdu?
Köydeki kan davaları insanlık var olduğu sürece devam etseydi örneğin?
Bunların hiçbiri mümkün değil ve olmamalı da…
Haa, emperyalizmden söz edecek olursak o da insanlık tarihindeki toplumsal değişimlerin olumsuz sonuçları… Peki insanlık toplumsal değişimleri yaşarken neden olumlulukları düşünmedi de olumsuz yöneldi diyebiliriz… Bu konu, tarihçilerin, ilgili alan uzmanlarının analizleri ve sentezleriyle ile yapılacak bilimsel açıklamalarla doyurucu olacaktır…
Nereye gelmek istiyoruz peki?
ABD’nin maşası, piyonu, aleti olan İsrail, “Vadedilmiş topraklar” masalıyla Filistin topraklarını işgal etmeye, bir yıl içinde katlettiği altmış bin çocuk, kadın, erkek sayısını arttırmaya, savaşı bölgeye yaymaya devam etmektedir. Ağababası AB-D her türlü desteği vermeyi sürdürmektedir.
Bölge ülkeleri değil de ülkemizden başlayacak olursak, biz ne yapıyoruz? Örneğin iç cephede birlik olabilmiş değiliz… nasıl mı?
“Efendim zamanında Araplar, İngilizlerle birleşti bize saldırdı…”
“Amerika’yla baş edilmez, boşuna çaba…”
“İsrail yenilmezdir, ne yaparsanız yapın, nafile…”
Bunları söyleyenler bizim insanlarımız.
“İran, demir kubbeyi delik-deşik etti.”
“Amerikan emperyalizmi geriliyor. Çok kutuplu dünya kuruluyor.”
“Kararlı olan, mücadele eden halklar kazanacaklardır.”
Bunlar da bizim insanlarımızın ifadeleri…
Bu durumda ne yapmalı?
Kin güdüp, “Kana kan intikam,” naraları atarak ve aslında boş vermişlik mi yapmalı, geçmişten dersler çıkararak, büyük fotoğrafa bakıp, b ölgesel güç birliği mi sağlanmalı? En önemlisi ise, ülkemizi, komşu ülkelerimizi parçalamak isteyen emperyalist güçlere karşı birliği sağlamak gerekirken?
Yok, “Geçmiş geçmişte kaldı, demiyorum. Geçmişten dersler çıkararak günümüz gerçeklerine göre saf tutalım diyorum.
Değişmek, değişmeyen tek şeydir diyoruz ya, herkesin her durumun her koşulda değişebileceğini görmemiz, anlamamız, kabul etmemiz gerektiği gerçeği de “Bak bana, bak bana anla beni anla beni,” diyor…
Filistin toprakları Filistinlilerindir. Filistin bağımsızlığı uğruna verdiğimiz şehitler şehitlerimizdir. İşgalci, istilacı, katil İsrail gereken cezayı almalıdır…
Ve hatta belki de almaya başlamıştır. Yok olmadı; “Belki” sözcüğünü kaldırıyorum: Almaya başladı! Alacak! Tarih de bunu böyle yazacak!