İnsanoğlu hayal etmeden yaşayamaz. Hayal etmek, üretilen herşeyin ilk adımıdır diyebilriz. Bu haftaki yazımda bilimkurgu üzerine eğileceğim. Bilimkurgu; yakın ya da uzak geleceği, bazen de geçmişi kurgulayarak oluşturulan bir türdür ve hayal ile gerçeğin birleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Rod Serling'in tanımalasına göre, 'fantastik imkansızın olası yapılması, bilimkurgu ise olanaksızın mümkün kılınmasıdır.'

Alternatif zaman dilimleri, dış uzay, başka dünyalar, dünya dışı canlılar, doğa yasalarına aykırı teknolojiler, zamanda yolculuk, ışık hızının üzerinde seyahat, robotlar, distopyalar gibi birçok konu; bilimkurgunun içerisinde kendisine yer bulur. Çok geniş çaplı bir tür olduğundan ve çok sayıda alt türü bulunduğundan dolayı tanımını yapmak zordur.

İlk bilimkurgu örneklerini 1001 Gece Masalları'ndaki bazı hikayelerde görebiliriz. Gılgamış Destanı ve Nuh Tufanı da bir açıdan bilimkurgusal özellikler taşır, fakat mitolojilerden arınmış bilimkurgu olarak karşımıza çıkan ilk isim, MS. 2.yy'de yaşayan Samsatlı Lukianos'tur. Dünya ötesi bir yolculuğu konu edinen ilk edebiyatçıdır. Yazarın 'Gerçek Bir Öykü' (True Story) adlı öyküsü, ilk bilimkurgu eser olarak kabul edilir. Daha sonraları Volteire'nin 'Micromégas'ı', Jonathan Swift'in 'Gülliver'in Seyahatleri' ve ilk çağdaş bilimkurgu örneği olarak kabul edilen Kepler'in 'Somnium''u bu alanda öne çıkan isimler olmuştur. 'Somnium', Carl Sagan ve Isaac Asimov tarafından ilk bilimkurgu hikaye olarak kabul edilir. Aya yapılan bir yolculuğu ve oradan dünyanın hareketlerinin nasıl göründüğünü anlatır. 19. yy. başlarında ise, Mary Shelley'in 'Frankheistein''ı modern bilimkurgunun başyapıtı olarak ortaya çıkar. Jules Verne, H.G. Wels, Isaac Asimov gibi yazarlar türün gelişmesine ön ayak olmuşlardır. Arthur C. Clarke, Stanislaw Lem, Frank Herbert, Ursula K. Le Guin de türün büyük yazarlarındandır.

Geleceğin dünyasını düş gücüyle tasarlayan bilimkurgu, bilim ve teknolojideki gelişmeleri ana dayanak olarak kabul eder. Bilimsel veriler, düşsel ve mantığa dayalı tahminlerle; günümüz sorunları üzerinden, geleceğin dünyası tartışılır. Bilimkurgu eserlerde farklı bir dünya yaratılırken; kendine özgü yasa ve ilkeler, olağanüstü buluşlar, keşifler ile farklı dünyalar akla ve mantığa uygun bir şekilde anlatılır. Mesela robot sözcüğü ilk kez 1920'de Çek yazar Karel Capek tarafından kullanılmıştır. Bilim ile bilimkurgunun ne kadar yakın bir ilişki içerisinde olduğunu bu örnekten anlayabiliriz. Düşünen ve eylem yapan makineler, sonrasında türün vazgeçilmez unsurlarından olmuştur.

Örneğin Fransız yazar Cyrano de Bergarac; 1600'lü yıllarda paraşüt, gramafon gibi araçları icat edilmelerinden önce kaleme almıştır. Jules Verne, 'Aya Yolculuk''u yazdığında henüz aya ayak basılmamıştı ve Verne'nin anlatımıyla, 1969'da aya ayak basılması birbirine çok benzer. Arthur C. Clarke '2061' adlı kitabında; Jüpiter uydularından bahsederken değindiği buz kütleleri, teknoloji geliştikçe yapılan araştırmalarla doğrulanmıştır.

Özetle bilimkurgu için, gerçeklikle sınırlandırılmış düşcülük diyebiliriz. Çünkü bilimsel gerçeklerden tamamen uzaklaşması, bilimkurgunun doğasına aykırıdır. Her ne kadar bilimkurgu eserleri tutarlı bir gelecek tahmini yapabilmeleri ile değerlendirenler olsa da, bilimkurgunun amacı gelecek tahmini yapmak değildir. Bilimkurgu, içinde yaşanılan dönem üzerinden farklı bakış açıları kazandırarak geleceğin düşlenmesini amaçlar. Bu haftaki yazımı sonlandırırken, türün güzel bir örneği olan Stanislaw Lem'in 'Aden' kitabını okumanızı tavsiye ederim.