Baştan başlayalım;

                Okuma-Yazma oranının binde üçlerde olduğu, kadınlarda daha da düşük olduğu, salgın hastalıkların kol gezdiği, düzenli ordunun ve araç-gereçlerin, düşman kuvvetlerinin güçleriyle kıyaslanamayacak biçimde az olduğu, ülke topraklarının İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan tarafından parsellendiği, Rumların, Ermenilerin vb. fırsatçılık yaptıkları, yoksulluğun açıklanamayacak derecede yaygın olduğu vb. durumda;

Bağımsız bir Cumhuriyet kuruldu.

Dış dünyaya olan borçlar ödendi.

Bütçede tonlarca altın biriktirildi.

Ülke içinde birlik ve beraberlik sağlanarak, dış dünyayla dostluklar geliştirildi.

Üretimin anlamını ve önemini kavrayan yüzyılın dehası Atatürk “Köylü milletin efendisidir,” dedi ve süreç içerisinde, dünyada kendine yetebilen yedi ülkeden biri olduk.

Dış dünyadaki dostlarımızla ülkemizde daha çok fabrikanın kurulmasını sağlayarak, toplumsal üretim ve katkıları arttırdık. (İskenderun Demir Çelik Sanayi vb.)

İplik fabrikaları ile Sümerbank mağazalarını açtık. Sağlıklı, güvenli, zevkli, hemen herkese hitap eden yerli ürünler ürettik.

Üç tarafımız denizlerle çevrili. Yurdumuzun her yerinden ırmaklarımız akıyor. Bor madeni bakımında dünyada ilk üçteyiz. Boryum da aynı biçimde. Madenlerimiz, zeytinliklerimiz, fabrikalarımız… zenginliklerimizden birkaçıdır.

Buralardan geldik.

Nerelere?

Devlet hantaldır dedik.

Ulusal devletlerin sonu gelmiştir dedik.

Özelleştirmelerle değerlerimizi yok pahasına hem içte hem dışarıda para tutan ellere bıraktık.

Tarım ülkesi olan ülkemizde önce et ithal etmeye başladık. Artık İç Anadolu bölgemiz “Buğday ambarı” değildi. Buğday ithal etmeye başlamıştık çünkü…

Önceki gün öğrendiklerim ise dudak uçuklatan cinsten; Kara lahanayı, karnabaharı, sarmalık lahanayı ithal etmeye başlamışız…

Tanesini, büyüklüğüne göre beş- on liraya aldığımız kara lahana şimdi kilosu doksan liradan satılmakta… İnanılır gibi değil.

Domates tohumunu İsrail’den aldığımızı ve bunu her ekim yılı için tekrarladığımızı da atlamayalım…

Dolar yükseldiğinde petrol fiyatları yükselirdi ve “Eyvah, her şeye zam gelecek,” derdik. Şimdi dolara bakarak değil, Mehmet Şimşek ziyaretlerine ve açıklamalarına bakarak zam geleceğini anlıyoruz ve ne yazık ki sadece kızıyoruz…

“Bu kadarı da olmaz ki,” demek yerine ÜRETMEK, ÜRETMEK, ÜRETMEK demek zorundayız.

Milletin ve hem de yönetenlerin başka kurtuluşları yok! AB-D’den de bize dostluk yok! Beklentisi olanlara bir kez daha duyurulur…

Tecrübelerimiz çok önemli ve zenginliklerimizi AB-D postallarına çiğnetmeyeceğimiz gerçeği de…

Biz kendimize yeteriz ve yardım isteyen elleri boş çevirmemeye de gözü-gönlü tok bir milletiz!