29 Ekim 1923 günü ilan edilen Cumhuriyetimizin 100. yılını kutluyoruz. Cumhuriyet klasik tanımıyla, egemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden ve devletin temel aygıtlarının seçimle iş başına geldiği bir yönetim şeklidir. Her şeyden önce; kişi, zümre ve sınıf yararını değil kamu yararını ön planda tutan; dayanağını kişi, zümre ve sınıf hakimiyetinden değil, millet iradesinden alan bir idare biçimidir. Bütün vatandaşları kanun önünde eşit sayan, temel hak ve hürriyetlerini teminatı altına alan bir sistemdir. İşleyişinde sorunlar olsa da kağıt üzerinde tanımlaması böyledir.
Osmanlı Devleti 18. yüzyılda yenilik çabalarına girişmiş olmasına rağmen, köklü ve esaslı bir değişim gerçekleştirememiştir. Hızla gelişen çağı yakalayamamış, ekonomisinin dışa bağımlı hale gelmesiyle çöküşe geçmiş ve son olarak işgal edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, yıkılmış ve dört bir yandan paylaşılmaya başlanan Anadolu'nun içinden halk ile bütünleşerek Kurtuluş Savaşı'nı başlatmış; yurdu işgalcilerden, onların kuklası haline gelmiş hıyanet içindeki padişah ve erkanından temizlemiştir. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile en doğru yönetim şeklinin milletin iradesi olduğu kabul edilmiş; muasır medeniyetler seviyesi hedeflenerek aydınlanma ve ilerleme yoluna girilmiştir.
Cumhuriyet, birçok batı ülkesi için sadece bir rejim olsa da bizim için bundan çok daha daha fazlasıdır.
29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuriyet; Türkiye ve içinde yaşayanlar kadar, geri kalmış, sömürülmüş tüm toplumlar için bir milattır.
Cumhuriyet; Anadolu'nun ücra köşelerindeki çocuklar için bir meşaledir.
Cumhuriyet; herkesin hukuk önünde eşit olmasıdır.
Cumhuriyet; yönetilen kesimin yönetenleri özgürce eleştirebilmesidir.
Cumhuriyet; kişisel hak ve özgürlüklerimizin devlet eliyle güvence altına alınmasıdır.
Cumhuriyet; dil, din, ırk veya herhangi bir farklılığına bakmaksızın herkesi eşit olarak kabul etmektir.
Cumhuriyet; kadın erkek eşitliğidir.
Cumhuriyet; herkesin inancını özgürce yaşayabilmesi, fikrini korkmadan söyleyebilmesi ve savunabilmesidir.
Cumhuriyet; muasır medeniyetler seviyesinin ilk basamağıdır.
Cumhuriyet; kalkınmak, gelişmek ve ilerlemek için olması gerekendir.
Cumhuriyet özetle; insanca, hakça bir düzendir.
...
Cumhuriyet için daha birçok şey söyleyebiliriz. Özellikle içinde bulunduğumuz coğrafyadan dolayı bizim için çok daha değerlidir. Etrafımızdaki ülkelere bakarak bunu daha iyi anlayabiliriz. Buna rağmen değerini yeterince bilemediğimiz de bir gerçektir. Özellikle 80 darbesi sonrası gerilemeye başlayan, 2000 sonrası AKP ile çöküşe geçen ve değeri her geçen gün daha fazla bilinmesi gerekirken, çoğunluk tarafından öneminin yeterince farkına varılmadığı bir hal almıştır. Yüzlerce yıldır süre gelen devlet anlayışımızda olmayan, hep "bir liderimiz olsun o bizim yerimize düşünsün, karar versin" tembelliğiyle yaşayan bir halk olduğumuzdan belki de önemini kavrayamadık. Belki de hak ve özgürlüklerimizi uğruna savaşmadan, tepeden inme bir şekilde edindiğimiz içindir. Bu yüzdendir hala içimizde bu denli Cumhuriyet düşmanı barındırmamız. Bu yüzdendir hala padişah, halife özlemlerimiz. Bu yüzdendir yöneten kesimin yaptığı haksızlık ve hırsızlıklarını meşru görmemiz. Bu yüzdendir Cumhuriyetin bize verdiği eşitliği, adaleti anlayamamamız. Bu yüzdendir 100. yılını kutlarken bile birçoğumuz tarafın coşkudan eksik oluşumuz.
Bazı şeylerin değeri kaybedilince anlaşılır derler. Umuyorum ki bu durum Cumhuriyetimiz için geçerli olmaz.