“Toprağın ekilip biçilmesine ziraat, ziraatla birlikte hayvancılığa da tarım denir,” demişti öğretmen okulundaki “Tarım” dersi öğretmenimiz.

                “Kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biriyiz,” sözü de yetiştirdiğim öğrencilerime söylediklerimdendi.

                Yıl 2023

                Tarım ülkesinde yaşayan bizler, başka ülkelerden canlı hayvan, et ya da buğday satın alıyoruz,

                Toprağın ekilip biçilmesindeki başarılarımızın yerini de GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ürünler ve ithal ürünler almış bulunuyor…

                Önce köy nüfusunu kentlere çektik,

                Sonra “Ekmeyelim, dışarıdan daha ucuza alırız,” diyerek üretmeyi bıraktırdık…

                Adını bilmediğimiz hastalıklar, işitmediğimiz ya da görmediğimiz biyolojik çarpıklıklar oluşmaya başladı.

                Paramız, pul oldu…

                Şİmdiiiii;

                Yokluk, yoksulluk ve yoksunluklarla elde ettiğimiz başarıları incelemeye aldık. “Zeki ve çalışkan,” olan Türk Milleti yeniden ve yine kendine yetebilen bir dünya ülkesi olabilir., gerçeğini görmeye başladık.

                Önce sorunlarımızı dillendirmemiz gerekti;

                Mersin, Türkiye’nin hatırı sayılır narenciye üretim merkezlerinden biridir. Erdemli ilçesi ise LEMAS LİMONU dediğimiz limonuyla tescillenmiştir.

                21 Ekim 2019 tarihinde 466 nolu coğrafi işaretli menşe olarak Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tescil edilmiştir.

                Yirmi beş yıldır limon üreticiliği yapan Nuri Günar Bey’le görüştüm. “Adını yazmayabilirim,” dediğimde “Hayır, hayır yazabilirsiniz,” dedi bana.

                Yirmi dönümlük limon bahçesi sahibi Nuri Günar diyor ki;

                Önceki yıl limon, haziran ayında 15 liraya satıldı,

                Geçen yıl haziran ayında 5-6 liraya satıldı,

Bu yıl yine aynı ayda 3-4 liraya satılmaya başlandı ve satılabiliyor,

Ortalama olarak % 5 -10 arasında fire olmaktadır, (Çürüme, zaman aşımı vb.)

İşçilik çok pahalı. Günlük 150-200 TL işçilik ücreti oluyor.

Budaması, temizlenmesi, ilaçlama…hepsi para…

Depolama ücretleri de çok yüksek…

Bizim gibi küçük bahçelerde maliyet fazla oluyor. Örneğin Urfa’da 500 dönüm ekili alana karşılık bizde 20-50 dönüm oluyor… Dolayısıyla da alan küçük olunca maliyet de fazla oluyor.

Devlet destekleri ya da teşvikler ise tamamen tapu sahiplerine gidiyor. Bahçe sahibi ile bahçeyi eken, biçen, toplayan farklı kişiler olabildiği için, “Destek” direk üreticiye gitmiyor.

İzlenen politika yanlış!

“Ne yapmalı?” peki deyince de sıralıyor Nuri Günar;

Destek hem yeterince ve hem de direk üreticiye verilmeli,

Kooperatifler, birlikler tamamen üretici lehine ve üreticiler eliyle işletilmeli, Aracılar ortadan ancak bu biçimde kaldırılabilir ya da etkileri azaltılabilir. (Örneğin Erdemli limonu dalından 3 liraya alınıyor ama İstanbul’daki markette 47 liraya satılabiliyor…)

Dışarıdan alımlar hemen kesilmeli, “Yerli ve milli,” denilerek yapılan övünçler, gerçek sahipleri olan bizlere yönlendirilmeli ve değerleri önemsenmeli,

İthalat, yerini ihracata çevirmeli, üreticinin emekleri çok yönlü desteklenmeli,

Bizler hazırız, yönetenlerimiz de bizimle kol kola olmalı… Dış dünyayla ilişkilerimizin olumlu biçimleri çok önemli. Örneğin Rusya’yla olan ticaretimiz geçen yıllara göre çok azaldı. Geçtiğimiz yıldan beridir batıyoruz bu ilişkide…

Bir başka üreticimizle görüşmemizde de aynı sorunlar ve önerilerle karşılaştık.

Mustafa, kendi bahçesini, kiraya vermiş. “Maliyetler (İlaç gübre, işçilik, satış vb) çok yüksek,” diyor.

“Eğer seneye kiracım bahçeyi bırakacak olursa ki, öyle görünüyor, o zaman ben de O’na al ne yaparsan yap, ek, biç, topla, hiç para almayacağım senden, diyeceğim,” dedi ve açıklamaya devam etti; “Yeter ki ağaçlar kurumasın Saadet Hanım.”

 Mustafa, “Bizim orada villalar yapılmaya başlandı… Bahçeler tükeniyor, ağaçlar kesiliyor, ama ben öyle bir duruma asla taraftar değilim….” Diyerek de ekleme yaptı.

Ben de diyorum ki; “Derdimiz üretmekse eğer, üreticimize destek olmak zo-run-da-yız! Başka yolu da yok çözümü de…

Evimin mutfak balkonundan elimi uzattığımda koparabileceğim limon ağacına baktıkça kahrolmak istemiyorum,

Narenciye memleketinde çürümüş narenciye yemek istemiyorum,

Üreticimin, “Abla maliyetimizi kazanamıyoruz,” diye haklı yakınması olsun istemiyorum,

“Sosyal devlet” kavramının yerini bulmasını istiyorum.

Tüm sorunların buluştuğu ÜRETİM anahtarının, çiftçilerimizin ellerine verilmesini ve hak ettiklerini almalarını istiyorum…

Çok mu şey istiyorum?