Yılın üç yüz altmış beş günü ve elli iki haftası artık dolu…Her gün anlamlı ve özel (!) bir gün ve hemen her hafta anlamlı ve özel (!) bir hafta…

                Ödüller dağıtmakla bitmiyor… Her kesim, her alanda sürekli dağıtmakta, affedersiniz ödül dağıtmakla meşgul…Bu dağıtmalar (!) gerçek anlamda anlamlı ve özel günleri hani neredeyse arka plana itmede yol alıyor…

                Gerek dünya ölçeğinde ve gerekse ülkemiz özelinde olmak üzere bu ödüller;

                Neye-nelere, kime-kimlere, nasıl-nerelere, neden-niçin veriliyor ya da verilmekte? Düşünelim ya da düşünmemiz gerekmez mi? Önemsemiyorsak bile bilgi sahibi olmamız gerekmez mi, gerekmiyor mu?

                Bir örnekle yetinsek mi diye düşündüm de aklıma NOBEL Ödülleri geldi! “Türkler bir buçuk milyon Ermeni’yi katletti,” dedikten sonra Nobel ödülü alan Orhan Pamuk geldi aklıma…

                Bir düzeltme ile başlayalım; Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde herhangi bir mahkemede iddia edilen bu konuda, dava açılmamış, karar alınmamış, üstelik Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek tarafından verilen mücadele ile AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) tarafından kabul edilmiş bir kararla, iddia edilen durumun olmadığı, ülkemizde yaşanan olayların soykırım tanımlamasıyla bağdaşmadığı kararlaştırılmış, ancak ısrarla ve İNATLA, bilgilenmeden, öğrenmeden, kasıtlı olarak yapılan bu iddialar, ülkemizi parçalamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmekte ve ONLARIN ÖDÜLLERİNİ de hak etmeye hizmet etmektedir!

                Kars yöresini anlattığı kitabı (Kar) Karslılar tarafından dava konusu edilen, Türkçeyi doğru konuşamayan ve yazamayan (Bildiğiniz ya da okuduğunuz gibi dil bilgisi çok zayıf) Orhan Pamuk ne ilginçtir ki, MTSO (Mersin Ticaret ve Sanayi Odası) tarafından geçtiğimiz günlerde EDEBİYAT ödülü almıştır!

                Takıldım;

                “Cumhuriyet’in yüzüncü yılında Mersin bileşenleri” grubunun bir üyesi olmak EDEBİYAT ödülü vermek için yeterli mi?

                MTSO ve Orhan Pamuk hangi bileşenlerle bu ödülü vermeye ya da almaya hak kazanmıştır?

                **

                Hüzün hep var yaşamda ve yaşamımızda…

                1974’lerdeyiz bu günlerde. Haluk Mihalıoğlu ile.

                1978’lere geçiyoruz hemen Mustafa Kemal Çamkıran’la…

                İki yoldaş, iki dost, iki güzel yürek…

                Cezaevi arkadaşlıkları da var…

                Mustafa Kemal Çamkıran’ın ölüm haberi Haluk Mihalıoğlu’nu da aldı aramızdan…

                PKK’nin kurşunları alamadı Haluk’u ama bir dost kaybı…

                İnanılır mı? ne yazık ki gerçek!

                Ne söylenir? Söylenemez! İnanılmazdır çünkü…

                “Işıklar yoldaşlık etsin,” bile diyemiyorum, sabırlar bile dileyemiyorum kalanlara…

                Zaman en iyi ilaç olmaya devam edecek sanırım…

                Not aldık…