Geçtiğimiz pazar günü gittiğim bir tiyatro oyunundan bahsetmek istiyorum sizlere. Tiyatro Hayali'nin Bir Hınzır Neşriyat "Meçhul Paşa" adlı oyunu, isminden de anlaşılacağı üzere bir dönemin siyasi mizah dergisi Marko Paşa'yı konu ediyor. Oyun üzerine konuşmadan önce, bahsi geçen dergiden biraz bahsetmek istiyorum.
Marko Paşa, 1946-1950 yılları arasında haftalık siyasi bir mizah dergisi olarak yayımlanmıştır. Türk basın tarihinin en yüksek tirajlı yayınlarından biri olduğu için de oldukça önemli bir yere sahiptir. Editörlüğünü Sabahattin Ali'nin yaptığı dergide, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'da eleştiri yazıları yazmıştır. Derginin karikatürlerini de Mustafa Mim Uykusuz çizmiştir. Yayımlandığı dönemde oldukça sert muhalefet eden derginin yazarlarına karşı birçok dava açılmış, kimi sayılar toplatılmış, hatta ismindeki "Paşa" kelimesinden dolayı da kapatılmıştır. Tabii dergide bu durumların da mizahı yapılmış, "Toplatılmadığı zamanlar çıkar", "Fırsat bulabildiği zamanlarda’ her şeye rağmen çıkar." veya "Yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar." gibi ibarelerle basılmıştır. Gazetenin 7 Nisan 1947 tarihli 16. sayısında bu durumu kaleme alan Sabahattin Ali, “Markopaşa, meğer ne kadar büyük bir kuvvetmiş. Biz onlardan, onlar bizden korkuyor. Korku, dağları beklermiş, şimdi matbaaları bekliyor. Hiçbir matbaa Markopaşa’yı basmıyor” diye yaşadıkları zorlukları anlatmıştır. Kimi zaman yazarlar dergiyi elden dağıtmaya çalışmışlar ve buna karşın çok sayıda satmayı başarabilmişlerdir ki derginin tirajı 60-70 binlere dek ulaşmıştır. O dönemlerde en çok satan gazetelerin tirajlarının bile 50 bini geçmediğini düşünürsek, bunlar oldukça yüksek sayılardır. Baskılardan dolayı sürekli kapatılan dergi sırasıyla; Merhumpaşa, Malumpaşa, Yedi-Sekiz Hasan Paşa, Hür Marko Paşa, Bizim Paşa, Ali Baba ve Kırk Haramiler adlarıyla tekrar çıkarılmıştır.
Ahmet Sami Özbudak'ın yazdığı, yönetmenliğini Emrah Ergen'in yaptığı, sahne ve kostüm tasarımı Savaş Dinçel tarafından yapılan, Erdem Akakçe, Fatih Koyunoğlu ve Bülent Çolak'ın oynadığı 'Meçhul Paşa' oyununu seyredin, seyrettirin. Oyunu seyrederken hem kahkahalara boğulacaksınız, hem de gözleriniz dolacak. Birçok duyguyu aynı anda yaşatmayı başaran bu harikulade oyun, sayısız övgüyü de hak ediyor. Ülkemiz tiyatrolarında bu ve benzeri işleri görmek oldukça mutluluk verici. Marko Paşa’nın bu trajikomik serüvenini anlatan oyun, bir anlamda Türkiye’nin siyasi tarihine dair kıymetli bir anımsatma ve mizahın çok yönlü gücünü bir kez daha hatırlatan oldukça başarılı bir iş. Oyunda emeği geçen herkesi canı gönülden tebrik ediyorum.
Sansür ve baskılardan bahsetmişken, biraz da ülkemizin bugününü konuşalım. Mevcut iktidarın sansüre çok da ihtiyaç duymadığını söyleyebiliriz. Çünkü, medyanın neredeyse tamamını kontrolü altına almış durumda. Ayrıca herhangi bir bahaneye ihtiyaç duymaksızın, rahatsız oldukları herkesi, gerekirse hukuğa aykırı şekilde içeri alabiliyorlar. Eskiden bu işler en azından kitabına uydurularak yapılırdı. Artık buna da ihtiyaç duyulmuyor. Gerekirse anayasaya aykırı da hareket edilip, rahatsız olunan kişi ve gruplar rahatlıkla susturuluyor. Tabii ki günümüzde sosyal medya denilen bir mecra da söz konusu. Kontrolü her ne kadar zor olsa da Akp iktidarı boyunca oluşturulan korku iklimi, halkın tamamına yakınını eleştiriden yoksun hale getirdi. Belki korkudan, belki de bir şeylerin değişmeyeceği inancından kaynaklı; olan biten hiçbir şeye yeterince ses çıkaramaz hale geldik. Yolsuzluklar, hırsızlıklar, sokaklarda öldürülen kadınlar, tecavüz edilen çocuklar gibi aklınıza gelen her türlü olumsuzluğa karşı duyarsız hale geldik. Az da olsa hala tepki gösteren insanlar olsa da çoğunluk olarak "aman başım ağrımasın" psikolojisi içerisinde yaşayan yığınlar haline geldik/getirildik. Anlayacağınız üzere, eskiden beri değişen çok da bir şey olmadı. Üstüne üstlük, daha fazla baskının hakim olduğu ve asla sorgulamayan bir toplum haline evrildik. Tabii ki bunun sorumlusu da hepimiziz. Yöneten kesime suç atmak kolaya kaçmak olacaktır. Evet kesinlikle suçlular, hatta gelecekte ülke tarihimizin en suçlu kişileri olarak da anılacaklar. Fakat bunca şeye rağmen, hala bizden destek aldıkları için; en çok da kendimizi suçlamalıyız! Özellikle de ellerine bunca gücü verdiğimiz için utanç duymamız gerekiyor. Bu durumun sonuçlarını, her geçen gün daha acı bir şekilde hissederek yaşamaya devam edeceğiz. Taa ki burnumuz yeterince sürtüp de hepimiz akıllanana dek. O zamana kadar paşalar keyif sürmeye, biz ise meçhule doğru ilerlemeye devam edeceğiz!