Peki o halde zaman ne?

Hiç kimse sormazsa biliyorum da biri sorup da ona açıklama yapmam gerektiğinde bilmiyorum. Buna rağmen bildiğimden eminim diyeceğim bir şey varsa o da şudur; hiçbir şey geçip gitmemiş olsa geçmiş zaman olmaz…
Augustinus/İtiraflar.. (Bu yazımızda tarihteki önemli filozofların zamana dair perspektiflerini paylaşacağız. Ve devam edecek yazı dizimizde ise başta fizik ve psikoloji başta olmak üzere bir çok alanın gözüyle zamanı değerlendirmeye tabi tutup konuya dair kendi bakış açımızı sunacağız. ) 397 yılında kaleme alınmış bu metnin üzerinden bunca süre geçmesine rağmen
Zaman mevhumuna dair netleşen çok az şey olmuştur. (İtiraflar eseri,şiirsel bir düzyazı (nesir) şeklinde on üç bölüm halinde yazılmış bir eser olmakla birlikte eserin ilk 9 kısmı otobiyografik diğer 4 bölümü de hafıza, zaman ve tekvin(yaratılış) gibi daha çok felsefik ve spekülasyona açık konuları ihtiva eden toplam 13 bölümden oluşmaktadır.) Augustinus’a göre, kavradığımız ve bildiğimiz Zaman ile gerçek Zaman birbirinden ayrı şeylerdir.
İnsan kavrayışı Zamanın gerçekliğine ulaşamaz bir niteliktedir.İnsan yalnızca zamanın geçişini algılayabilir. Geçmiş zaman, gelecek zaman ve şimdiki zaman bölümlemeleri, gerçekliği olmayan, zihnimizin tasarımları olan zaman birimleridir. Augustinus'un etkileyici bir akıl yürütmeyle Geçmiş zamanın artık var olmadığını, Gelecek zamanın ise henüz var olmadığını, elimizde kalan tek zaman olarak Şimdiki zamanında boyutlarını belirleyemediğimiz için bilemeyeceğimizi belirtir. Ölçüp birimlere ayırdığımız Zaman, geçişini
algıladığımız Zaman'dır, oysa zamanın geçip geçmediğini ya da kendinde zamanın ne olduğunu bilmiyoruz. Zaman bizim için öncesiz ve sonrasız bir akıştır ve bu nedenle biz bu akışın niteliğini, yönelimini, yayılımını, boyutlarını bilmeyiz; gerçek zaman her zaman dışımızda kalır. Böylece Zaman kavramı üzerinden gerçeklik ile bilgi temel olarak ayrılmış olmaktadır.
Bu görüşleri, başta Emanuel Kant, Henri Bergson, Descartes (zaman-mekan ilişkisi konusunda Kant önemli bir isim. Çünkü türümüzün şu ana kadar çıkardığı en güçlü “analitik zekaya” sahip kişisi olan Albert Einstein başta “Saf Aklın Kritiği”olmak üzere Kant’ın hemen hemen tüm eserlerini okumuş ve gelecekte inşa edeceği özel görelilik ve genel görelilik teorilerine felsefik bir arka plan oluşturmuştur.) olmak üzere kendinden sonraki bir çok düşünürü etkilemiştir.
Platon, tarihteki ilk ve en kapsamlı felsefik sistemin kurucusu olup ; hocası büyük düşünür Sokrat’ın insanlığa tanıtıcısı olarak tarihteki yerini almış Antik Yunan filozofudur.
Hemen hemen her konuda fikir beyan etmiş bu düşünür; zamanın bir akış olduğunu ve sürekli değişen bir gerçekliği ifade ettiğini savunmuştur. Ona göre, zaman, duyu dünyamızdaki algıların değişimini ifade eder ve gerçek olan, değişmeyen ve sabit olan formlar(idealar)aleminde bulunur.
Tarihin en etkili analitik düşünürlerden biri olan Aristoteles, Fizik kitabının 4. Kısmının 10. Bölümünde zamanın ortaya çıkışını harekete bağlamıştır. Ona göre, zaman, bir şeyin başlangıcı ve sonu arasındaki süreçtir. Aristoteles'e göre, zaman, mekân gibi fiziksel bir boyuttur. Döneminin çok ötesinde bir yaklaşıma sahiptir.
Kartezyen sistemin kurucusu Descartes, zamanın bir duyusal deneyim olduğunu ve insanın zihinsel becerileriyle algılanan bir kavram olduğunu öne sürmüştür. Ona göre, zamanın doğası, insan zihninin işleyişine ve duyusal algılarına bağlıdır. Sezgicilik ekolünün dahi filozofu Henri Bergson, zamanın bir ölçülemez akış olduğunu savunmuştur.
Kişi zamanı anlamak için, duygusal ve içsel deneyimlerini dikkate almalı ve zamanın akışını doğrudan deneyimlemeli.
Varoluşçu Martin Heidegger, zamanı insanın varoluşsal deneyimiyle ilişkilendirir. Ona göre, zaman, insanın mazisini hatırlama, şimdiyi yaşama ve geleceği ön görebilme yeteneğiyle alakalıdır. İnsan, zaman içinde kendi deneyim ve tecrübelenmeleriyle varoluşunu gerçekleştirir. ?
Emanuel Kant ise, uzay ve zamanın tüm deneyimimizi yapılandıran yalnızca "sezgi biçimleri" olduğunu ve deneyim nesnelerinin yalnızca "fenomen" olduğunu savunmuştur.
Kendi içlerinde oldukları şekliyle "şeylerin" doğası bizim için bilinemez iddiasını ortaya atmıştır. Şüphecilik doktrinine karşı koyma girişimi kapsamında en tanınmış eseri olan Saf Aklın Eleştirisinde (1781/1787) yazmıştır. Kant, deneyim nesnelerinin bizim uzamsal ve zamansal sezgi biçimlerimize ve anlayışımızın kategorilerine uygun olduğunu düşünme önerisi ile Kopernik devrimi arasında bir paralellik kurmuş, böylece bu nesneler hakkında "a priori”( deneyden önce) bir bilgiye sahip olduğumuzu varsaymıştır.Burada hedeflediği şey Newton ve Leibnizci zaman mekan algılayışının ortaya çıkardığı sorunları nihai olarak çözüme kavuşturmaktır.
Bize göre ise zaman,tüm varoluşun içinde aktığı bir nehir gibi metaforize edilebilir. Madde ve mekan bize göre zamanın donmuş formudur.(Buharın su formu, suyun buz formu gibi)
Yaratıcının yaratımının zemini ve ana unsuru zamandır. Zamanın olmadığı hiçbir varoluş lokasyonu yoktur. (Zamanın olmadığı yerde mekan ve madde yoktur. )Birey zamanın gerçek mahiyetini ancak yaşayacağı üst düzey bir ruhsal rezonans halini barındıran içsel deneyimlerle algılayabilir. Bu durumda bireyin form olarak yaratılmışlık düzeyinden sıçrayıp varoluşu deneyimlemesiyle yani varolmasıyla ancak mümkün olabilir. Tüm varoluşu, ağacı taşı, kediyi, gezegenleri vb. bir bütün olarak algılama.
(Egosal yaklaşımdan sıyrılıp, tüm Kozmosla bütünleşme hali)
Devam edeceğiz…