Merhabalar,
Divan, konuklarımız, basın emekçileri, üyelerimiz, hepiniz hoş geldiniz.
On beşinci olağan genel kurulumuzu yapıyor olduğumuz bugün, daha iyiye, daha doğruya ve daha güzele yürümek ve gerekirse koşmak için neler yapabiliriz ya da daha doğru bir anlatımla olmak üzere neler yapmalıyız konusunda bir sunum yapmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Kıymetli dostlarımız, arkadaşlarımız ve yoldaşlarımız, hepimizin bildiği gibi 1989 yılında, Ankara merkezli olmak üzere Atatürkçü düşünce Derneği kuruldu. Ancak ben hâlâ aynı tanımlamayı kullanmak istiyorum. Şöyle ki; “Ne yazık ki” diye başlıyorum derneğimizin kurulması aşamasını ve “Ne yazık ki Atatürkçü Düşünce Derneği kuruldu,” diyorum.
Öyle ya son yüzyılların dehası Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurduğunda, Askeri zaferden sonra ekonomik ve sosyal zaferleri kazanmak üzere kolların sıvandığı süreci başlatmıştı.
O dehayı kaybettiğimizin hemen ertesinde ise;
Atatürkçü Düşünce, ilkeleri, işaret ettiği gelecek, gençliğe emanetleri pek de yavaş olmayan biçimde hasır altı edilerek, bağımsızlık anlaşmamızı imzalamayan emperyalist ABD öncülüğünde ülkemizi parçalama ve milletimizi bölme çabaları başladı.
İşte bu olumsuzlukları gören, Atatürkçü Düşünceyi özümsemiş, bağımsızlık ruhunu bitmeyen bir enerji kaynağı olarak sindirmiş öncülerimiz, Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurdular. Çünkü bu bir gereksinimden doğmuştur ve doğrudur.
Peki o zaman “Atatürkçü Düşünce” ne demektir diye sormalıyız.
Öncelikle Atatürkçü Düşüncenin, Altı Ok’a yedincisini eklemek ya da oklardan birinin rengini değiştirmek olmadığının altını çizelim ve devam edelim.
Birilerinin “Ulusal devletlerin sonu gelmiştir,” dediği ya da “Devlet hantallaşmıştır,” diyebilenlere karşı, Atatürk İlkelerinden DEVLETÇİLİK ilkesi esas alınmalıdır. Somutlayacak olursak eğer, Ülkemizin değerleri olan ve milletimize hizmeti birinci sıraya koyan kuruluşların DEVLET eliyle halkın hizmetine sunulması demektir. Sahiplenmektir. Kurumları, çalışanları sahiplenmektir. Maden yataklarının, kâğıt fabrikalarının, Sümerbankların, okul, hastane vb. kamu kuruluşlarının, bir tarım ülkesi olan ülkemizde üretim alanlarının ve Türk Milleti’ne hizmetle görevli ulaşım ağlarının DEVLET eliyle halkın hizmetine sunulması demektir. Tüm bu alanlarda milletle bütünlük sağlamak demektir.
Atatürkçü Düşünce, HALKÇILIK demektir. Halkın eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal donanımlarının devlet eliyle halka sunulması demektir. Etnik ya da dinsel hiçbir ayırım yapmadan sahiplenmek demektir. Ne demişti Mustafa Kemal Atatürk? “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir!”
Bugünkü gibi Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laz, Çerkez, Ermeni, Rum, Arap ayırımı yapmadan Türk Milleti olan Türkiye halkını sahiplenmek demektir halkçılık. Etnik ya da dinsel tüm ayırımcılıkların emperyalistler tarafından çıkarıldığını, pompalandığını, tahrik edildiğini görmek, anlamak, direnmek demektir.
Atatürkçü düşünce, CUMHURİYETÇİLİK esaslıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün sonsuza kadar yaşatmamızı istediği Türkiye Cumhuriyeti’ni her türlü bağnazlık, gericilik, bölücülük, saldırganlık tecavüzlerine karşı sahiplenmek ve savunmaktır. Bugün ülkemizin içine çekilmeye çalışıldığı, ulusal devlet yapımızdan vazgeçip federasyona kadar uzanması gerektiği savunularına direnmektir. İkiz sözleşmelere uyarak eyaletlere bölünmeye, yerel yönetimleri etkin kılma saçmalığına karşı direnmektir.
Atatürkçü düşünce DEVRİMCİ olmaktır. İrade koyabilmektir. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin, herhangi bir partinin arka ya da ön bahçesi olmaması demektir. İktidar olmanın siyasi partilerin amacı olduğunu bilmek demektir.
Atatürkçü Düşünce MİLLİYETÇİ olmak demektir. Ne yazık ki milliyetçi dendiğinde hep ve sadece ırkçılık anlaşılmaktadır. Oysaki Milliyetçilik Atatürk İlkelerinden biridir.
Öyleyse açıklayalım; Türk Milleti’nin bir bireyi olmaktan gurur duymaktır. Bağımsız bir ülkede yaşıyor olmaktan onur duymaktır, vatanımız, bayrağımız, marşımız, ortak anlaşma dilimiz olduğu için gerçek anlamda milliyetçiyiz ve bundan da gururluyuz. İnsanlarımızı; dinleri, doğdukları yerler, kültürleri, ekonomik durumları vb. bakmaksızın tarihsel birliktelik ve gelecek ülküleri ortaklaşarak sahiplenmektir ve gururlanmaktır.
Saçı açık ya da örtülü, mini etekli ya da mantolu istediğiniz kadar uzatabilirsiniz… Laikliği sadece bu türlü dış görüntülere bağlayan anlayışlara karşı tüm bu saydığımız ilkeleri özümsediğimiz zaman zaten laiklik ilkesine ulaşmış olmaktayız. Bir yanlışı daha düzeltelim dostlar; Sıkça söylendiği ya da savunulduğu gibi Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek değildir. Daha geniş bir biçimde laiklik, “din ve dünya” işlerinin birbirinden ayrılması demektir. Öyle ya, Mustafa Kemal Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığını kurduran kişi değil midir? “Türkiye Cumhuriyeti devleti şeyhler, dervişler, tarikatlar, mensuplar ülkesi olamaz,” dememiş miydi?
Mustafa Kemal Atatürk, gerçek anlamda dinin kitlelere doğru, anlaşılır ve kavratıcı biçimde anlatılması, bilgisizce ve kasıtlı anlatımların kitlelere ulaşmaması amaçlarıyla Diyanet İşleri Başkanlığını kurdurmuş ve hepimizin bildiği gibi Kur’an’ın Türkçe tercümesini de Elmalılı Hamdi’ye yaptırmıştır.
Sanal alemde sıklıkla dolaşan “Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın,” talebi doğru değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün işaretlerine de uygun değildir.
Bütün bunların ışığında olmak üzere gelelim Atatürkçü düşünce Derneklerinin ve özelde de Mersin Atatürkçü Düşünce Derneği yönetiminin başta olmak üzere amaçlarının ne olması ve ne tür çalışmalar yürütmesi gerektiğine…
Atatürkçü düşünce Derneği, az önce de söylediğimiz gibi, iktidarı amaçlayan bir siyasi parti örgütü değildir. ABD ve Avrupa’dan hibe alan bir kuruluş da değildir. ABD ve Avrupa ajanlarının cirit attığı yer ise hiç değildir.
Şu hâlde görevlerimiz;
Atatürkçü Düşünceyi bir yaşam biçimi haline dönüştürmek,
Kitlelerle sosyal çevre yaratarak, bir ve beraber olmayı sağlamak,
Üyeleri arasından belirlediği ve alanında uzman kişilerle eğitim çalışmaları yaparak hem üyelerini ve hem de birlikte olduğu sosyal çevreyi aydınlatmak,
Özellikle üniversite gençliğini kazanarak, onlara olanaklar ölçüsünde katkı sağlamak ve gençliği, Atatürk’ün işaret ettiği görevlerle donatmak,
İlkokul, ortaokul ve lise seviyelerindeki öğrencilerle, velileriyle; eğitim, sosyal içerikli yarışmalar düzenlemek. (Satranç vb.) Velilerin katkılarından yararlanmak, (Hekim, avukat, mühendis, emekçi, ev kadını vb. tecrübelerinden ve anlatımlarından)
Özel günlerde ve haftalarda Mersin kamuoyunu harekete geçirecek ve veya kamuoyuyla birlikte bu günlerin ve haftalarının ulusal heyecanı arttırmasını sağlamak (Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşu ve Lozan Barış Antlaşması kutlamaları vb.)
Mersin’de bulunan DKÖ, sendikalar, odalar, birlikler ve ABD ve AB güdümlü olmayan bağımsızlıkçı örgütlenmelerle, eğitim ve öğretim başta olmak üzere toplumu ilgilendiren, güncel, sosyal konularda birliktelik sağlamak ya da görüş alışverişinde bulunmak… Hani hep diyoruz ya, BİRLEŞELİM, YOKSA OLMAZ diye işte tam da bunun için bütünlük yaratmak üzere ortak sorunlarda ortak çözümler bulmak zorundayız.
Atatürkçü düşünce Derneği daha önce de söylediğim gibi ABD ya da AB fonlarından demlenmiyor. Yıllık üye aidatı ise 48 lira olarak devam etmektedir. Oysa çoğu iş, para gerektirir. Bu nedenle olmak üzere takvim, rozet, vb. satışlarda gelen-giden denetimleriyle yapılan bağışlarla yürütme çabaları arttırılmalıdır.
Öz olarak ve toparlayarak Atatürkçü düşünce Derneği Mersin Şubesi bu 15. Olağan Genel Kurulu’nda;
1) Olağan genel kurulun taktir ettiği, seçtiği ve uygun bulduğu kişilerin 3 yıl boyunca tek yumruk olarak, süreklilik arz ederek, ilk günün heyecanıyla, Mersin’de adını duymayanın kalmayacağı etkiyle çalışmalıdır.
2) Yönetimdeki her bir yöneticimizin farklı alanlarda, etkili, uzmanlık yaratabilecek biçimde görev almaları sağlanmalıdır.
3) Yönetim, üyelerini harekete geçirebilecek, çalışmalarıyla Atatürkçü Düşünce Derneği binasını enerji deposu haline getirmelidir.
4) Her bir üye, adının sadece üyelik kartlarında kalması biçiminde değil, enerjisini katacak biçimde düşünmeli ve yönetime katkı sunmalıdır.
5) Atatürkçü Düşünce Derneği, Mersin’de ÇAĞRI MERKEZİ değildir. Ne siyasi partilerin ne çeşitli kurumların ve kuruluşların asla ve asla çağrı merkezi değildir. Her bir birim kendi etkinliğinin çağrısını yapar, yapabilmelidir, yapmalıdır, bizden istenen o etkinliğe katılmamız ise bu da yine o kurumların ya da kuruluşlarını bulacakları bir çağrı yöntemi olmalıdır. Sorun onlarındır…
6) Atatürkçü düşünce Derneği kucaklayıcıdır. Bağımsızlığı kucaklar. Ulusalcılığı kucaklar. Vatan-Bayrak-Marş ve dil için irade koyar. Bu ortak noktalarda bulunan her birimle BİRİZ!
7) Emperyalizmin parçala-yönet sopasına, havuca bakarak yönelemeyiz. Ülkemizin dört yanını saran sömürgenlere karşı Atatürkçü bakışı özümsemeli, yaymalı ve gururlanmalıyız.
Son olarak;
Ülkemiz ateş çemberine alınmaya çalışılıyor. Yunanistan’da ABD üsleri, kuzeyde Ukrayna savaşı, Suriye’nin hareketliliği, Irak’taki yapılanma, İran’a yaptırımlar, Doğu Akdeniz’de ABD’nin zengin petrol yatakları ve doğalgaz için GKRY ile yaptığı anlaşmalar, ekonomideki çılgın ve yükselen ateş ve ABD’nin yüzyıllık planı olan sözüm ona “Özgür Kürdistan” ve aslında İkinci İsrail yapılanması çabaları…
Sıkıntı çok!
Umutsuzluk peki?
İşte o asla yok!
Ne diyor Mustafa Kemal Atatürk “Umutsuz durum yoktur, umutsuz insan vardır.”
Başlı başına bu söz bile yol göstericidir;
UMUTSUZ DURUM YOKTUR
Bir ekleme de biz yapalım; Umutsuz insanlarımızı Atatürkçü Düşünce Derneğine davet ediyorum. Umutsuzluğu giderebileceklerinin yolu olarak…