Sosyal medya platformları sayesinde, bilgiye erişim ve dünyanın dört bir yanındaki insanların birbirleriyle etkileşimi artık çok kolay. Bu platformlar üzerinden yaptığımız eylemler ise bize kısa süreli bir hoşnutluk hissi ve haz sağlıyor. İnsanların elinden telefon düşmemesinin sebebi özet olarak böyle.
Aldığımız hazzı sağlayan şey beynimizdeki ödül sistemidir. Beynimizin salgıladığı dopamin, bizde ödüllendirilmişlik hissi oluşturur. Beynimiz bize haz veren şeye maruz kaldığında, yaptığımız eyleme devam etmemizi söyler. Salgıladığımız dopamin miktarı arttıkça ulaşılan seviye, bir süre sonra beynimiz tarafından normal olarak kabul edilir. Bu seviyeden daha az dopamin salgılanması ise tatmin olmuşluk hissi yaratacağı için haz aldığımız şeyi daha fazla yapma ve deneyimleme arzusu duyarız. Bu durum bir çeşit bağımlılıktır ve yeterli gelmediği zaman yoksunluk hissetmemize sebebiyet verir. Sosyal medya platformlarında gittikçe daha fazla vakit geçirme nedenimizin biyolojisi işte böyledir ve çoğunlukla onaylanma ihtiyacımız ile ilişkilidir.
2021 verilerine göre dünya nüfusunun (7.8 milyar) yarısından fazlası (4.2 milyar), sosyal medya platformlarını aktif bir şekilde kullanıyor. Bu platformlarda ise dopamin salgılamamızı sağlayan pek çok unsur bulunuyor. Beğeni butonları, gönderilerin başkaları tarafından ne kadar paylaşıldığı, gönderileri kaç kişinin gördüğü, takipçi sayısı, tek tıkla istenilen içeriklere ulaşım, yeni insanlarla kolayca ve hızlıca tanışabilme imkanı... Bunların hepsi kişide yoğun bir haz oluşumuna imkân sağlar.
Sosyal medya bağımlılığımız üzerine kendimizi veya arkadaşlarımızı eleştirdiğimiz zamanlar oluyordur. Bazılarımız bu durumu kabul etmese de akıllı telefon kullananların neredeyse tamamına yakını bağımlıdır. Belli bir yaşın üzerindeki insanların, bu bağımlılığın farkına nispeten daha çok vardıklarını ve az da olsa bu duruma karşı mücadele ettiklerini görebiliyoruz. Milenyum sonrası nesilde ise teknolojiyle iç içe büyümeden kaynaklı tam bir bağımlılık hali mevcut. Sadece elden telefon düşmemesi değil, telefonla adeta bir bütünleşme söz konusu. Arkadaşlıkları, ilişkileri, alışverişleri, hatta aldıkları eğitim bile çoğunlukla internet üzerinden gerçekleştiği için telefon, tablet, bilgisayar gibi elektronik aletlerin hayatlarında olmadığı an neredeyse yok diyebiliriz. Bunların olmadığı nadir anlarda ise uyuşturucu bağımlıları gibi yoksunluk krizleri geçirebiliyorlar. İnterneti kesilen bir genci seyrederseniz ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz.
Sosyal medya platformlarından aldığımız beğeniler, takipçi sayıları, paylaştığımız içeriklerin başkaları tarafından paylaşılması ya da onaylanması; kısacası her türlü etkileşim, hayatımızı büyük oranda şekillendiriyor. Etkileşim için yapılan şeylerin absürtlüğüne bakarak durumun ciddiyetini kavrayabiliriz. İnsanlar cenazelerden, ibadethanelerden bile paylaşım yapabiliyor; takipçi kitlelerine göre ne ilgi çekiyorsa onu paylaşabiliyorlar. Hatta sırf etkileşim almak için insanları sinirlendirecek şeyler söyleyip, kendisine küfrettirenler de var. Bu durumu bir ileri seviyeye taşıyıp, bu küfürler üzerinden dava açıp tazminat kovalayanlar da mevcut. Daha neler neler... Yaşadığımız şey; adeta kitlesel bir delilik!
Sosyal medya hesabın yoksa sen de yoksun! Tepkilerimizi bile bu platformlar üzerinden gösteriyoruz. Bir olay olunca; anında sosyal medya hesabımız üzerinden destekliyor, tepki gösteriyor ya da kınıyoruz. Hatta kim ne demiş, kim mevcut olayı kınamış/kınamamış onun da takipçisi oluyoruz. Mesela, gündemi etkileyecek büyüklükte bir olay olduğu anlara dikkat edin. Siyasilerin, tanınmış kişilerin mesajları peşi sıra gelir. Başsağlığı, kınama, tebrik etme... Eğer gündemle ilgili açıklama yapmayan biri var ise anında linçlenir. Bir satır mesaj yazılması yeterlidir. Görev tamamlanmıştır. Bütün olaylara tepkimizi bu şekilde gösteriyor, göstermeyenlere de savaş açıyoruz. Bunun dışındaki herhangi bir şeyi de sorgulamıyoruz. Sosyal medya hesabından konu hakkında paylaşım yapan kişi geçer not almıştır. Hepimizin uyuşturulmuş durumda olduğuna bundan daha iyi kanıt bulunabilir mi?
Sonuç olarak kurtuluşu çok zor olan, belki de olmayan bir bağımlılık halindeyiz. Kurtulmak da istemiyoruz galiba. Merak etmeyin ben de sizden farklı bir durumda değilim. Bu yüzden bu yazıyı bol bol okuyun ve paylaşın ki daha fazla etkileşim elde edelim. :)